Anayasalar sadece eli silahlı çeteler
tarafından ihlal edilmez. Meşru yol ve vasıtalarla iktidara gelenler, işlerin
kötüye gitmesi durumunda zamanla kendilerini çevreleyen Anayasa ve diğer
yasalardan rahatsız olurlar ve eğer bir de güç sarhoşluğuna kapılmışlarsa
anayasaları çiğnemeye başlarlar.
Bunu yaparken etraflarında bu konularda kendilerine yol gösteren değeri kendinden menkul hukuk
ulemaları(!) vardır. Cumhurbaşkanlarının
çoğu bizde olduğu gibi hukuk bilmedikleri
için bu yanlışları kendilerine çevrelerindeki
ulema(!) takımı yaptırırlar.
Yürürlükteki Anayasamızın “Türkiye Büyük
Millet Meclisinin görev ve yetkilerini” düzenleyen 87. Maddesinin son
cümlesinde “Türkiye Büyük Millet Meclisi
üye tam sayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilanına
karar vermek….” denerek, af çıkartma yetkisini münhasıran ve vasıflı
çoğunlukla Türkiye Büyük Millet Meclisine bırakmıştır.
Anayasa beşte üç çoğunluk arayarak af kanunu çıkartmayı çok zorlaştırmışken,
Anayasa Mahkemesi bu hukuksuzluğa geçit verirse Kanun Hükmünde Kararnameyle
meclisin bu yetkisi şimdilik Bakanlar Kuruluna, Genel seçimden sonra da
Cumhurbaşkanına tek başına bu yetkinin devredilmesine neden olur.
696 sayılı KHK’nın 121.maddesinin 2. fıkrası
ile Anayasaya aykırı “Resmi bir
görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15.7.2016 tarihinde
gerçekleşen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı
niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişilerin,
fiilleri nedeniyle, hukuki, idari, mali
ve cezai sorumluluğu olmayacak.” hükmünü getirmiştir.
Burada açıkça iki nokta anayasaya aykırıdır.
Bunlardan ilki münhasıran TBMM bırakılan af çıkartma yetkisinin şimdilik
Bakanlar Kuruluna seçimden sonrada tek başına Cumhurbaşkanına Kanun Hükmünde Kararnameyle genel veya özel af çıkartma yetkisi devredilmiş olur.
İkincisi Anayasanın 121. Maddesinin 3.
Fıkrası Olağanüstü Hal durumunda sadece olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda kanun
gücünde kararname çıkartılmasına amirdir.
Yani Anayasa Mahkemesinin denetimi
dışında bırakılan Kanun Hükmünde
Kararnameler, sadece ve sadece Olağanüstü Halin gerekli kıldığı kararnamelerdir.
Bu nedenle
Olağanüstü Halin icabı olmayan Kanun
Hükmünde Kararnameler, Anayasa Mahkemesi’nin
denetimine tabidir.
“Af kanunu” çıkartmak olağan üstü halin gerekli kıldığı bir husus değildir.
Kanun hükmünde kararnameyle getirilen af bir
genel aftır. Bu şu demektir, açılmış davalar varsa derhal düşürülür, eğer verilmiş mahkeme hükmü var ise bütün
neticeleriyle beraber ortadan kalkar. Yani getirilen bir “genel af” hem cezayı
ve hem de suçu ortadan kaldırıyor.
Çıkartılan Kanun Hükmünde Kararnameyle
bozulan ya da bozulacak olan kamu düzenini tekrar tesis etmek için , kolluk kuvvetleri dışında, sivil kişilerde
görevlendirilmektedir.
Bir devlette ve özellikle de bir hukuk
devletinde kamu düzenini sağlamak kolluğun görevidir.
Bozulan ya da bozulacak kamu düzeni,
kolluğun yanında sivil kişilerce tesis edilecektir demek tam bir hukuksuzluk halidir.
Bu durum rahmetli Erdal İnönü’nün söylediği
“Olağanüstü Hal, olağanüstü
hukuksuzlukların kanun hükmüne bağlanmasıdır” sözünün, bizde olduğu gibi,
demokrasiyi özümseyememiş insanların iktidar
olabildiği ülkelerde ne kadar doğru olduğunun tipik bir örneğidir.
Bir af kanunu niteliğinde olduğu için
olağanüstü halin ilanıyla ilgisi olmayan bu madde yürürlükte mi kalacak ya da
kalabilir mi?
Elbette kalmamalıdır.
Peki bu sorunu kim çözecektir?
İşte bu şekilde ortaya çıkan sorunları
çözmek için Anayasa Mahkemesi getirilmiştir.
Anayasamızın 150. Maddesi “Kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin,Türkiye
Büyük Millet Meclisi iç tüzüğünün veya
bunların belirli madde ve hükümlerinin şekil ve ESAS BAKIMINDAN Anayasaya
aykırılığı iddiasıyla doğrudan doğruya iptal davası açabilme” hakkı tanımıştır.
Tabii bu iptal davasını açabilmek hakkı
olanlardan Cumhurbaşkanı ve İktidar kendisi anayasayı ihlal etmişken bu hakkı
kullanılacaklarını düşünmek, gereksiz bir düşünce olur.O zaman bu görev
Cumhuriyet Halk Partisine düşmektedir.
Bu anayasaya
aykırı düzenlemeden sonra, siyasi parti toplantılarının eli silahlı/sopalı kişiler tarafından
basılmayacağının güvencesi kalmadığından demokratik özgür bir seçim yapılma
ihtimali de ortadan kalkmaktadır.
Bu nedenle CHP hem anayasadan kaynaklanan bu
hakkını kullanmalı ve hem de demokratik tepki göstermelidir.