Bugünlerde
değerli siyaset adamı ve diplomat Onur Öymen’in her okuyanın bir şeyler
öğreneceği ve fakat özellikle genç diplomatların hani birisinin söylemiyle genç
monşerlerin, deneyimli bir monşerin deneyimlerinden istifade etmesi için
okuması gereken, “Atatürk Cumhuriyeti’nin değerlerine sahip çıkan her
yaştan gençlere…..” ithaf ettiği ZOR ROTA isimli kitabını keyifle
okuyorum.Siyasete ilgi duyan herkese de okumasını öneriyorum
Kitabı
okurken tarihten ders alınsaydı tekerrür
eder miydi? Düşüncesinin, söyleminin ne kadar doğru olduğunu zaman zaman
ürpererek hatırlıyorum.
Elinde tek
adam olmak için bütün imkan ve güç varken buna tevessül etmeyen, çağdaşlarından
farkı ortaya çıkan büyük devlet adamı, büyük siyasi ve askeri deha Atatürk’e
olan hayranlığım bir kat daha artıyor.
Atatürk’ün
ölümü üzerine bir İtalyan profesörünün Atatürk’e dair yazının başlığı da: “Sezar, İskender, Napolyon ayağa kalkınız, büyüğünüz
geliyor…” du.
Hitler ve
benzeri meczupları okuyunca günümüzdeki örneklerini gördükçe o büyük insana
olan sevgimiz daha da artıyor.
Kitapta, kendi memleketini ve insanlığı
felakete sürükleyen Hitler’in nasıl tek adam olduğunu görüyorsunuz.
“Hitler
Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg’un ölümünden sonra başbakanlık ile
Cumhurbaşkanlığını birleştirerek her iki görevi de kendisi üstleniyor. Artık
Almanya’da gerçek anlamda tek adam idaresi vardır.Weimar Cumhuriyeti tarihte
kalmıştır. Devletin adı da III. Reich ,
yani III. İmparatorluk olmuştur.Bu imparatorluk aynı zamanda bir korku
imparatorluğu haline gelmiştir. Her yerde gizli polis GESTAPO’nun gölgesi
hissediliyor.Halkın direnme gücü kalmıyor.Bir çok siyasetçi
Çekoslovakya’ya ve başka ülkelere
kaçıyor. Hitler muhalefeti tamamen
tasfiye ediyor, basını susturuyor ve kendi propaganda organı haline getiriyor,
yargıyı fiilen teslim alıyor ve devletin bütün gücünü kendi tekelinde topluyor.
Hitler’in dış
politikası tamamen üstünlük ve yayılmacılık hedeflerine yöneliktir.Şunu da
söylemek lazım ki, bu yayılmacılık fikri Hitler iktidarından önce de var.
Weimar Cumhuriyeti’nde başbakanlık ve dışişleri bakanlığı yapan, üstelik
sosyalist partinin de başkanı olan Gustav Stresemann, Alman soyundan gelenlerin
yoğun olarak yaşadıkları ülkelerin, Almanya ile birleştirilmesi fikriyle
tanınıyordu”
Kitaptan
alıntı yaptığım bu kısacık bölüm, muhalif sese tahammülü olmayan, tüm gücü
elinde toplayan, yargıyı kendine bağlayan, basını kendi propaganda aleti haline
getiren demokratik yollardan iktidara gelen bir siyasetçinin bunu
hazmedememesinin kendisini ve ülkesini nasıl bir felakete sürüklediğini bizlere
gösteriyor.
Demokratik
yollardan iktidara gelen bir siyasetçi yasama organındaki parmak çoğunluğunun
her şeyi çözeceğine inanarak güç
hastalığına kapılırsa, duracağı yeri bilemez ise kendisine ve ülkesine büyük
zarar verir.
Eğer
Hitler’in bu megalaomanisine rağmen, İnsanlar gerçekten “Berlin’de Hakimler var” diyebilseydi, dünya bir Hitler felaketi
yaşar mıydı? Milyonlarca insan ölür müydü?
Elbette
yaşamazdı, milyonlar ölmezdi.
Hadi yeni
yılın ilk gününde iç karartan şeylerden söz etmeyelim. 2018 de bütün
iyiliklerin bu ülkenin güzel insanlarına olmasını, demokrasinin bütün kurum ve
kurallarıyla yaşandığı bir Türkiye
dileyerek yazımızı bitirelim.