Bütün insanlar eşit yaratılmıştır.Doğuştan
vaz geçilmez ve başkasına devir edilmesi
mümkün olmayan hakları vardır. Yaşam, özgürlük ve mutlu ve güvenli yaşamak bunların arasındadır. Siyasi iktidarlar, hükümetler insanlar tarafından bu hakların sağlanması
için kurulurlar. İktidarların meşruluğu idare edilenlerin onu kabullerinden
doğar.
Bir hükümet şekli bu amaçlara ulaşmayı
engellerse veya o başkalarına devir edilmesi ve vaz geçilmez haklara engel olursa,
halk o iktidarı değiştirmek ve kendisine mutlu ve güvenli yaşamayı vaad eden
yeni bir hükümet kurulmasını ister, bunun için çaba sarf eder.
Hükümetin çıkardığı son Kanun hükmünde
kararnamede iç savaş maddesi olarak
nitelenebilecek bir madde var.
696 sayılı KHK getirilen bu madde ile “Resmi
bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15.7.2016 tarihinde
gerçekleşen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı
niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişilerin,
fiilleri nedeniyle, hukuki, idari, mali
ve cezai sorumluluğu olmayacak.
Bununla yaratılmak istenen İran İslam
Devriminden sonra kurulan Devrim Muhafızların alt birimi olan Besiç benzeri
eli sopalı bir yapılanmadır.
Bu eli sopalıların hoşlanmadığı insanlara
saldırmalarının önünü açar. Hangi eylemin 15 Temmuz 2016 nın devamı olduğuna
kim karar verecek, sokaklara salınmış eli sopalı sokak serserilerimi.
Herhangi bir
sebeple parmağını kıpırdatana "darbe teşebbüsü
ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerde" bulunduğu yaftası yapıştırılacak. Onlara müdahale eden
-belki öldüren- sokak serserilerine de
yasal koruma sağlanacak
Tüm suç işleyenler bunda, sonra böyle ifade verir.Yahut eli sopalı
militanlar, sokakta iktidar karşıtı bildikleri herkese saldırmayı kendilerinde
hak görür, Yani vatandaşın güvenli yaşam
hakkı elinden alınır.
Kanun Hükmünde Kararnameyle getirilen bu
düzen kaba kuvvet ve keyfilik yoluna sapılmasıdır.Keyfilik ve kaba kuvvet
yoluna sapılması hükümetin meşruiyetini ortadan kaldırır.
Hükümet bu Kanun Hükmünde Kararnameyle,
hukuk dışına çıkmıştır.Buna rağmen bu iktidarı anayasa ve kanunlar çerçevesi
içinde ve yetkili devlet organları eliyle yola getirmek gerekir.
Kimdir bunlar, bunlar muhalefet
partileridir, Anayasa mahkemesi ve diğer yüksek yargı organlarıdır.
Hiçbir yargı organı hukuktan ayrılan bir
siyasi iktidarı görmezden gelemez, gelmemelidir.
Burada en önemli görev Anayasa Mahkemesine düşmektedir. Bu getirilen
Kanun Hükmünde Kararnamenin Olağanüstü halin ilanıyla hiçbir alakası yoktur.
Onun için Anayasa Mahkemesi bu Kanun
Hükmünde kararnameyi TAYYİP Erdoğan’dan
korkmadan inceleyip, Anayasaya aykırı bulduğu hükümlerini iptal etmelidir.
Hukuk devleti, hukukun üstünlüğü gibi
evrensel değerler artık iktidar tarafından rafa kaldırılmıştır.
Bir hukuk devletinde asayişi sağlamak, yasal
kolluk kuvvetlerinin görevidir. Yoksa sokağa salınmış/ çağrılmış çapulcunun
görevi değildir.
Bir iktidar eli sopalı insanlara, ihtilal
önlüyorlar diye sokağa çıkmağa çağırırsa, meşruiyetini yitirir.
Şimdi en az Anayasa mahkemesi kadar önemli
bir görevde Cumhuriyet Halk Partisine düşmektedir. Kanun hükmünde kararnamenin
sözünü ettiğimiz maddesi Olağan Üstü Halin gerekli kıldığı bir düzenleme
olmadığını vurgulayarak ve tarihi
sorumluluklarını da kendilerine
hatırlatarak olayı Anayasa Mahkemesine taşımalıdırlar.
Çünkü getirilen bu düzenlemenin hukuk
devleti ile hiçbir ilgisi yoktur. Bu düzenleme AKP iktidarının kuvvet ve
keyfilik yoluna sapmasıdır.Bu sapma en büyük zararı da kendilerine ve
kendileriyle beraber demokrasiye verecektir.