15 Aralık 2017 Cuma

EYY TUMP EYY İSRAİL


Kudüs konusunda hedefi tribünler olan, eğitim düzeyi düşük vatandaş topluluğunu hedef alan ülke gündemini değiştirmeye yönelik  bir komedi oynanıyor.
Tayyip Erdoğan ve yandaşları tarafından öyle bir hava yaratıldı ki, İsrail'in başkentinin Kudüs olduğu sanki şimdi ilk kez Trump'ın son açıklaması ile ilan edilmiş gibi halka yutturuluyor, muhalefette bu oyuna geliyor ve elbirliği ile ortalık ayağa kaldırılıyor.
Oysa İsrail'in Kudüs'ü resmen başkent yapmasının üzerinden tam 37 yıl geçti. İsrail parlamentosu (Knesset) 30 Eylül 1980 tarihinde çıkardığı "temel yasa" ile "bütün ve birleşik" Kudüs'ü başkent ilan etmişti.
Olağanüstü toplantıya çağrılan ve  57 devletten çok azının devlet ve hükümet başkanı tarafından temsil edildiği İslam İşbirliği Teşkilatı "zirvesi" sonrası yayınlanan bildirinin bütün temel çağrıları esasen evvelce Birleşmiş Milletler  Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilmiş olan kararlarda vardı.
Mesela, Ağustos 1980'de kabul edilen 478 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı İsrail'in Kudüs'ü başkent ilan ettiği "temel yasa"nın yok hükmünde (null and void) olduğunu ve derhal geri alınması gerektiğini daha o zaman ilan etmişti. Aynı kararda, Kudüs'de diplomatik misyon kurmuş olan devletlere bu misyonları geri almaları çağrısı da yapılmakta idi. Ana muhalefetin bunu dile getirmesi gerekirdi. Ben bu yazıyı kaleme aldığım ana kadar böyle bir açıklama yapılmamıştı.
Dolayısıyla, İslam İşbirliği Teşkilatı  bildirisinde önemli herhangi bir yeni unsur yoktu.
Belki yegane yenilik, dünyaya "Doğu Kudüs'ün Filistin devletinin başkenti olarak tanınması" çağrısı yapılması idi. Bu çağrıya, bizzat bu çağrıyı yapan 57 ülkenin kaçı tarafından katılınacağını da zaman gösterecektir. (Türkiye'nin de bu çağrıya derhal olumlu yanıt vermesi ve Doğu Kudüs'ü Filistin Devleti'nin başkenti olarak tanıdığını ilan etmesi gerekiyor. Ayrıca ana muhalefet partisi de buna destek vereceğini peşinen açıkladı)
Bizim iktidar sanıyor ki, Filistin davasının bayraktarlığını yaparsa "İslam Dünyası"nın lideri olur. Birçok konu da olduğu gibi bu konuda da  hayal görüyor. 
"İslam dünyası" diye tek vücut bir yapı yoktur. 57 ülke, çeşitli ilgi ve çıkar alanları arasında bölünmüş durumdadır. "İslam dünyası" olmadığı gibi, İslam İşbirliği Teşkilatının 'nın en büyük etnik grubunu oluşturan Arap ülkeleri (22 ülke) de "Arap Dünyası" olarak vasıflandırılamaz. Sosyal ve siyasal yapıları birbirinin neredeyse aynı olan Körfez ülkeleri dahi birbirleriyle kavgalı durumdadır.
Özünde bir "Arap sorunu" olan Filistin konusunda bile Arap ülkeleri yeknesak bir tutum alabilmiş değildir. Arap toplumlarının en çağdaş ve laik kesimini oluşturan Filistin halkı ile, en geri yapıya sahip Körfez ülkelerinin yıldızı hiçbir zaman barışmamıştır. Bu nedenle, Yaser Arafat liderliğindeki Filistin Kurtuluş Örgütü Saddam'ın 1990'da Kuveyt'i işgaline destek vermiştir. İşgale destek çıkan başka ülkeler de olmuştur. O zamanki bölünmenin izleri bugün dahi aşılabilmiş değildir.
Filistin kendi içinde dahi laik Filistin Kurtuluş Örgütü ve "Müslüman kardeşler" Hamas arasında bölünmüş durumdadır.
Avrupa ile ilişkilerine öncelik veren Magreb ülkelerinden Fas ve Tunus'un Filistin davası ile ilgileri marjinal düzeydedir.
Yaygın diplomatik kanaat, Suudi Arabistan ve Mısır'ın Kudüs konusundaki son açıklaması öncesinde Trump tarafından "ikna edildiği" şeklindedir.
Durum böyle olunca, Filistin davası üzerinden "İslam Dünyası"nın liderliği hayali kurmak tribünlere oynamaktan başka bir anlam taşımaz.. 
Şu "kırmızı çizgi" konusunun da suyunu çıkarttılar.
"Kırmızı çizgi" kavramı "ültimatom" ile benzer bir nitelik taşır. Şu farkla ki, ültimatom bir zaman sınırlaması içerir. Kendisine ültimatom verilen devlet belli bir zaman sınırlaması içinde istenileni yerine getirmez ise, karşı önlem olarak ne yapılacaksa, o yapılır.
Kırmızı çizgi ilanında ise zaman sınırlaması yer almaz. Karşıdaki devlet istemeyen o kadar çok adım atmıştır ki bıçak kemiğe dayanmıştır. Bir adım daha fazlası "kırmızı çizgi" ilan edilir ve o adımın da atılması halinde, karşılığında ne yapılması öngörülmüş ise, o yapılır. 
Sıkça söylenen "Kudüs Müslümanların kırmızı çizgisidir" lafını bu kapsam içinde değerlendirmek mümkün değildir. Zira, İsrail atabileceği bütün adımları zaten atmıştır. 
Doğu Kudüs 1967 altı gün savaşından beri İsrail'in işgali altındadır. İsrail, 1980 yılında Doğu Kudüs'ü ilhak ve Kudüs'ün tamamını başkent ilan etmiştir. Kırmızı çizgiyi geçmesi için İsrail'in daha ne yapması lazım, söyleseler de anlasak!
Soranı da duymadık!