TBMM bütçe maratonunda. Adet olduğu üzere bu
müzakereler sırasında bütçe dışında her şey konuşuluyor.
Özellikle “Man Adası”, “Zarrap davası”, FETO
yandaşlığı konuşuluyor. Bu konuların
konuşulması iktidar partisi mensuplarını çok rahatsız ediyor, çok hırçınlaştırıyor.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının
ortaya koyduğu Man adası olayı, iktidar mensuplarını çok rahatsız etmiş olacak
ki, “mankafa” gibi çok kaba deyimler, “Bittin sen” gibi mafya varı
tehditler kullanılarak kendisine yükleniliyor.
Zannedersiniz ki, bu Mafya varı tehdidi
savuran ülkenin bakanı değil, muktedirin emrindeki tetikçi ya da yargıç.
Demokrasi kültürünün yeterince gelişmediği
bizim gibi ülkelerde iktidar muhalefet ilişkisi medeni çizgisinden çıkarılıp,
mecliste sayısal üstünlüğe sahip, güçlü olanın her istediğini yapabileceği bir
düzen olarak, yani çoğunluğun istibdadı olarak düşünülmektedir.
İktidar saflarında var olan pek çok laf ebesi, genel başkanlarına
yaranmak çabası içinde konuşmalar yapıyorlar.
Bu tür siyaset yapmak ne kendilerine, ne
ülkeye ve ne de demokrasimize bir yarar sağlamaz.
Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı,
Suriyeli sığınmacılara dağıtılan 30 milyar dolarla ilgili soru yöneltince,
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı, CHP liderinin bu soruyu sorma hakkının
olmadığını söylüyor.
Bu lafı ne zaman söylüyor, bir Arap olan
Ürdün Kralı’nın Suriyeli sığınmacıları kast ederek “Benim memleketimde aç insanlar varken kimseye
para vermem” dediği zamanda söylüyor.
Bu
ülkenin milyonlarca vatandaşı açlık sınırı altında yaşarken, Suriyeli
sığınmacılara dağıtılan bu parayı ana muhalefet partisi genel başkanı
sormayacaksa kim soracak?
Zaten basın genel olarak çeşitli yöntemlerle
baskı altına alındığından bu soruyu soramayacağına göre bu soruyu sormak sadece
siyasilere düşmektedir.
Dünyayı ve kendi ülkesi Almanya’yı kana
bulayan Hitler’i düşünün, eğer gazeteciler ve hakimler demokrasiye kişisel
çıkar ve korku nedeniyle ihanet etmeselerdi, ne kadar baskı yapılırsa yapılsın
sadece vicdanlarının sesini dinleselerdi Hitler Dünyanın ve Almanya’nın başına
bela olabilir miydi?
“Man adasını” konuşma, “Zarrap Davası” na
bakan mahkemeyi konuşma, rüşveti ve rüşvetçileri ağzına alma, kendileri için
FETÖ ile ortaklık “kandırılmışlık” idi, ama yüz bin kişi FETÖ’den cezaevlerinde,
muktedirler kandırılıyorsa af olabilir, ama sıradan insanlar kandırılırsa onların
affı yok.
Talleyrand’ın o çok bilinen “Bir cinayet affedilir, bir hata asla!”
cümlesi ülkemizde ve günümüzde sanki
sadece hata yapan sıradan vatandaşlar için geçerli ama iktidar sahibi muktedirler
için asla.
İktidar sahipleri o kadar ne yaptıklarını
bilmemektedirler ki; Zarrap olayı ile ilgili rüşvet iddialarını araştırma
önergesini bile reddettiler.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin eski
bakanların rüşvet iddialarını araştırması, iktidarın parmak hesabıyla
engelleniyorsa İsmet Paşa’nın Demokrat Parti İktidarına söylediği “ ışıktan korkuyorsunuz” sözü bugünkü
iktidar için de söylenebilir.
Dört bakanı rüşvetten yakalanmış bu iktidar,
ışıktan, aydınlıktan korkmasa bu ağır ithamla karşılaştığı zaman, bunun
araştırılıp soruşturulmasını temize
çıkmak için önce kendisi ister.
Suçluların
telaşı içindeki
iktidarlar olayların araştırılmasını, soruşturulmasını önlemek isterler.
İktidar mensupları suçluların telaşı içinde
parlamento çalışmalarında çoğunluğun parmak gücünü kullanıp olayları
geçiştiriyorsa, basın susmuş ya da iktidara yaranmak için Recep Tayyip
Erdoğan’a çok daha hafifini sormaya cesaret edemediği soruları Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Başkanına sorabiliyorsa, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından
yapılacak iş yollara düşmektir.
Bütün olumsuzlukları, yolsuzlukları,
ekonominin kötü gidişini, çiftçinin, işçinin
mahvını, kimsesizlerin kimsesi
olduğunu yurdun dört bir köşesinde anlatmak için yollara düşmesi
gerekmektedir.