1 Eylül 2017 Cuma

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ


Yazılı ve görsel basın,yani basın yayın organları toplumun gözü kulağıdır.Toplum onlarla görür, onlarla duyar. Ancak yargı bağımsızlığının ortadan kaldırılmasıyla beraber, basın yayın organları ülkemizde görevlerini tam olarak yapmaz/yapamaz hale geldiler.
Olayları gelişmeleri objektif olarak yansıtmadılar. İktidar sahiplerini kızdırmayacak, hatta onların hoşuna gidecek şekilde yansıtmaya çalıştılar.
Olayların, gelişmelerin acıda olsa muhtemel sonuçlarını değil ya küçük hesaplarla, ya da iktidar sahiplerini küstürmemek için bu yolu seçtiler.
Tabii basının bu hale gelmesinde Türk aydınlarının da büyük kusuru oldu. Siyasal İktidar basın yayın organlarını baskı altına alıp teslim alma operasyonları yaparken, aydınlar bu büyük ve  yakın tehlikeyi görüp buna ses çıkartmadılar.
Bir ülkede birden fazla siyasi partinin olması, parlamentonun varlığı demokrasinin var olduğunun göstergesi değildir.
Bir ülkede bağımsız yargı ve özgür basın yoksa demokrasinin varlığından söz etmek mümkün değildir.
Toplumda baskı yaratmak isteyen iktidarlar, evvela basını baskı altına alırlar, ondan sonra toplumu istedikleri gibi yönlendirirler.
Baskı altına alınan basın, artık olayları yazarken herhangi bir ikaza bile lüzum kalmadan kendi kendini sansürlemeye başlar.
Basın baskı altına alındıktan sonra iktidar sahipleri diledikleri gazeteciyi işinden eder. Baskı altında ezilen ve aydınlardan dolayısıyla toplumdan destek bulamayan gazete patronları da ister istemez istenilenleri yerine getiriler.
Gazeteci Ertuğrul Akbay’ın geçenlerde basında da yer alan, hem gazete patronlarına ve hem de siyasilere ders niteliğinde bir anısını aktarmak istiyorum.
1978 yılında, Ertuğrul Akbay’ın haberlerinden rahatsız olan rahmetli Ecevit, Akbay’ı kast ederek o günlerde tirajı bir milyonu bulan Günaydın gazetesi yönetimine “ Onu seyahatlerimde görmek istemiyorum, Geziye başka muhabir gönderirseniz memnun olurum” der. Bugün olsa başbakanın telefonu karşısında ağlayan gazete patronu gazeteciyi hemen kovardı ki bunun örnekleri çoktur, ama o tarihte gazetenin patronu Haldun Simavi “ Ertuğrul görevini yapıyor, Sayın Ecevit’e söyleyin, bundan sonraki her geziye o gidecek, başka kimse gitmeyecek” diyerek tavrını ortaya koyar.
Tabii ne Günaydın Gazetesine bir hukuki ve ekonomik baskı uygulanır ve ne de Ertuğrul Akbay’a,
Tabii bugün ne Haldun Simavi gibi dik duran bir gazete patronu ve ne de rahmetli Bülent Ecevit gibi bir devlet adamı var.
Bu baskılara boyun eğen/eğmek zorunda kalan günümüz gazete patronları, üstlerine gelinip kendilerine  baskı uygulandığı zaman, ne halktan, ne siyasilerden ve ne de ekonomik olarak güçlü çevrelerden bir destek gördüler.
Bu baskılar sadece gazete patronuna ve gazeteciye yapılıyor değildir.Bu baskılar sayesinde halkın haber alma özgürlüğünün yanın da siyasal iktidarın denetlenmesine  indirilmiş ağır bir darbe olduğu gibi halkın siyasal tercihlerini doğru yapmasına da engeldir.
Basın özgürlüğü engellendiği zaman, halkın ülkede olup bitenlerden haberdar olması engellenmektedir. Yani vatandaşlar gerçekleri öğrenemediği zaman demokratik tercihlerini de doğru yapmaları mümkün değildir.
Bir gazete, gazeteci, ulusal çıkarlara aykırı davranmadığı, yalan yazmadığı, olayları saptırmadığı, ciddi eleştiri getirdiği sürece hiç kimse ona yazma diyemez, dememelidir.
Bugün Türkiye’de sadece gazete patronlarına baskı yapılmıyor. Hoşlanılmayan gazeteci hapsediliyor.Ülkenin Cumhurbaşkanı da çıkıp bu tutuklulukları savunuyor.
O zaman muhalefetin yapacağı da sosyal medyayı en iyi şekilde kullanmak olmalıdır. İktidarın bütün olumsuzluklarını ve kendi çözüm önerilerini  bu kanalla  halka duyurmalıdır.