2010 Anayasa değişikliğinden bu tarafa rejim
değişikliği muhalefet partilerinin tutum ve davranışıyla meşru hale getirildi.
AKP iktidarı tarafından:
_Anayasa ve yasalar fütursuzca çiğneniyor;
_Bürokrasi tümüyle İktidara çalışıyor
_Devletin bütün alt yapı ve ulaşım
olanakları tek taraflı olarak iktidar tarafından kullanılıyor;
_Medya birkaç gazete ve televizyon kanalı
dışında rehin alınmış vaziyette, hoşlanılmayan medya mensupları sudan
gerekçelerle ya işinden ediliyor, ya da hapse atılıyor;
_Halkın vergisiyle çalışan Radyo ve
Televizyon AKP iktidarının borazanı haline gelmiş durumda;
_ Demokratik bir ortamın oluşmasını
sağlaması gereken yargı tarafsızlığını yitirmiş, tümüyle yanlı ve bağımlı hale
gelmiş, Anayasa Mahkemesi, iktidara yaranmak için kendi içtihatlarından hiçbir
bilimsel gerekçe göstermeden dönüyor, Yüksek Seçim Kuruluda kanunun
emredici hükmünü, siyasi iktidara
yaranmak gayesiyle ihlal ediyor;
_OHAL döneminde
siyasetçiler “terörist” olarak suçlanıp hapse atılıyor.
_Toplumda en zayıf muhalif sese bile
tahammülsüzlük gösterilip susturuluyor;
_Mülkiyet güvencesi tümüyle yok edilerek,
mahkeme kararı beklenmeksizin, insanların mal varlıklarına el konuluyor;
Tabii bu listeyi daha da uzatmak mümkündür.
Bu saydığımız olumsuzlukları önümüzdeki
seçimlerde değişme ihtimali var mı? Hayır, değişme ihtimali olmadığı gibi daha
başka olumsuzluklarda bunlara eklenecektir.
Bugüne kadar muhalefet partilerinin sanki
gayet demokratik bir ortam varmış ve seçimler yargı güvencesi altında, eşit
imkanlarla sahip parti ve adaylar arasında yürütülüyormuş gibi, seçim
stratejileri tartışmak rejime meşruiyet tanımak anlamına gelir.
Muhalefet partilerinin yapması gereken,
yaşanan ortamın demokratik hale getirilmesinin mücadelesi olması gerekirdi. Ama
maalesef çok geç kalındı.
Bu konuda halkı bilinçlendirmesi gerekenler,
maalesef bunu yapmayarak “mışcasına” hep şikayetçi oldular.
Sorunları çözeceğiz demek yetmiyor,nasıl
çözeceğinizi somut olarak söyleyeceksiniz.
Yukarıda saydığımız bir kısım
hukuksuzlukların bir tanesi bile olduğu gün, demokratik ve hukuki tepkisini
ortaya koymayanlar, bu gayrimeşru davranışlara meşruiyet kazandırdılar.
Etkili olacak kararları almaktan kaçındılar,
bu kifayetsiz tavırlarını şimdide sürdürüyorlar. Sanki normal, demokratik
ortamda, yargı güvencesi altında bir seçim olacakmış gibi davranmak halkı
aldatmaktır.
“Biz Parlamenter rejim istiyoruz” demek
yetmez. Bu söylemlerin somut anayasa önerisi ile desteklenmesi
gerekir.
Muhalefet partilerinde hiç böyle bir anlayış
yok. Yani AKP iktidarı tarafından özü ile oynanan anayasanın yerine nasıl bir
anayasa önerildiği açıkça halka anlatılmalıdır.
Soyut bir şekilde “parlamenter rejimi
savunacağız” söylemi yetmiyor, bu söylem anayasayı değiştirmek konusunda güçlü
bir iradeyi yansıtmıyor.
Halbuki gecikerek de olsa 16 Nisan referandumuna ve de haklı olarak
Yüksek Seçim Kurulunun tam kanunsuz
kararından sonra seçim sonucuna ve anayasa değişikliğine “gayrimeşru” diyen
kendileri idi.
Bir tarafta bunu söyleyeceksin diğer
taraftan da, Türkiye’de hak hukuk adalet var demek kendi söylemleriyle
çelişmektir.
Bu çelişkiler halkta inançsızlık
yaratmaktadır.
Eğer 16 Nisan referandum sonuçları
gayrimeşru ise, bir meşruiyet tartışması açmak gerekmiyor mu?
Halkı bu konuda bilinçlendirmek gerekmiyor
mu?
Tabii bunu yapabilmek için AKP iktidarı
tarafından Cumhuriyetin temellerine saldırılırken Kuzey Irakta ülkenin toprak
bütünlüğüne açıkça tehdit oluşturan bir halk oylamasına, Kürt seçmene, bu
ülkenin bölünmesini daha 1920’ lerden beri planlayan emperyalistlere sempatik görünmek için sessiz kalınırsa
inandırıcı olunamaz.
Görünen o ki, toplumun en aydınlanmış
beyinleri rejimin ve ülke bütünlüğünün tehlikede olduğunu görmemektedirler. Muhalefet
partilerinin onlara öndelik yapması gerekmektedir.
Muhalefet çelişkiler içinde olduğundan
söylemlerinde de inandırıcı olamıyor. Bu muhalefet yapısı Türkiye için büyük
talihsizliktir.