Tayyip Bey, 29 Kasım günü yaptığı konuşmada” “Zalim
Esed’in hükümranlığına son vermek için biz Suriye’ye girdik dedi.
Bu söz hem Türk Ceza Kanuna ve hem de
uluslararası hukuka göre suçtur.
Bu cümleyi duyan bir hukukçunun aklına,
Tayyip Bey TCK’yı önüne açmış ve Türkiye açısından, dış barışın korunması için
kanuna konulmuş bir madde olan “Devlete
karşı savaşa tahrik” başlıklı 304.
Maddeyi ancak böyle ihlal ederim diye, bu cümleyi sarf ettiğini düşünür.
304. madde “Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı savaş açması veya hasmane
hareketlerde bulunması için yabancı devlet yetkililerini tahrik eden…….kişi on
yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” demektedir.
Tayyip Bey’in sarf ettiği cümle, tam da Suriye’ye savaş açmak ve Suriye’nin meşru
Devlet Başkanı Esad’ı tahrik etmek
anlamına geliyor.
Tayyip Bey bu söylemi ile adeta, ben hukuk
falan dinlemem, ben tek adamım, ne dersem o, diyor.
Uluslararası hukuk açısından da söylenen sözün
iler tutar bir tarafı yok. Birleşmiş Milletlerin “Esad’ı devirmek” yönünde bir
kararı mı var? Yok. Peki böyle bir sözü nasıl
söyleyebiliyor.
Elbette söylememesi gerekiyor ama Tayyip Bey
bu, söylüyor.
Bilmeyen birisi, Türkiye’nin Suriye’de tek
başına karar verip uyguladığını zanneder.
Halbuki
Türkiye Suriye’de, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 15 Kasım 2015 tarih
ve 2249 sayılı kararının 5. Maddesine dayanarak bulunuyor. Türk Silahlı
Kuvvetleri unsurlarının Suriye’de bulunmasının hukuki dayanağı budur.
Güvenlik
Konseyi bu kararında,
müdahale yeteneği olan ülkelerin, Birleşmiş Milletler Şart ve uluslararası
hukuka uygun olarak, İŞİD ve Nusra Cephesinin ve El Kaide ile birlikte hareket
eden, bütün oluşumların ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyininn tanımladığı
başka terörist grupların Irak ve Suriye’de yürüttükleri terörist faaliyetleri
bastırmak, kontrolleri altındaki bölgeleri ortadan kaldırmaya yönelik bir çağrı
olduğu belirtiliyor.
Görüldüğü gibi bu kararda Esad’ı devirmekten
hiç söz edilmiyor.
Yani Tayyip Bey’in söylediği “Zalim Esed’in hükümranlığına son vermek
için biz Suriye’ye girdik” sözünün, gerçekle bir alakası yoktur.
Bu sözün söylenmesinden bir gün sonra, Kremlin sarayından, Tayyip Bey ile Putin arasında 30 Kasım günü bir telefon görüşmesi yapıldığı
ve bu görüşmede, Türk Cumhurbaşkanı’nın Suriye ile ilgili sözlerinin ele
alındığı açıklandı.
Tayyip Bey’de bu görüşmeden sonra, bu sefer de “Operasyonun amacı bir ülke ya da kişi
değil terördür. Kimse söylediklerimizi çarpıtmasın” dedi.
Arşivler ortadayken, milyonların gözünün
içine baka baka bunu da söyleyebildi.
Aslında bu açıklaması gerçeği yansıtmaktadır,ilk
cümlesi değil, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı bu yöndedir. Türk
Silahlı Kuvvetleri unsurları da bu karara dayanarak ve bu karar sınırları
içinde Fırat Kalkanı Harekâtına
katılmaktadırlar.
İki gün arayla söylenen bu taban tabana zıt sözler, devlet adamlığı ciddiyetiyle ile bağdaşmamaktadır.
Zira; Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı,
konuşurken devlet adamı gibi konuşup, söylediği sözden, diplomatik dildeki
sertlik dozajını bilemediğimiz bir “ikaz” üstüne
dönmek zorunda kalıp, ulusal onurumuzu
ayaklar altına aldırmamalıdır.
Tayyip Bey şimdikinden de daha güçlü bir tek
adam olmak istiyor, bu ham hayal peşinde
koşarken, kendisi önemli değil ama, asıl ülkeye zarar veriyor.
Onun bu taban tabana zıt söylemleri yüzünden
ülke dış dünyadaki saygınlığını yitiriyor.