AKP’nin daha doğrusu tek adam Tayyip
Erdoğan’ın, yanlış dış politika
tercihleri sonucu Türkiye’nin çevresinde bir tek dostu kalmadığı gibi, Irak ve
Suriye’nin toprak bütünlüğünün ortadan kalkmasıyla da ülkenin Irak ve Suriye
hudutları yol geçen hanına döndüğünden terör grupları için gün doğdu.
Beşiktaş ve
Kayseri’deki hain saldırılarda onlarca şehit verdik.
Ülkeyi yöneten daha doğrusu yönettiğini
zanneden insanlar sadece hamasi nutuklar atıyorlar. Yok efendim “şehitlerin
kanı yerde kalmayacak”,”son teröristte yok edilinceye kadar mücadele edeceğiz”,
“Bunları yok edeceğiz” ve bunun gibi sorun çözmeyen boş laflar. Bunlara birde “Şimdi kavga zamanı değil, bir olalım,
beraber olalım” lafı eklendi.
Elbette ülke bir büyük tehlikeyle karşı
karşıyaysa “Birlik ve beraberlik” şarttır
ve hatta hain olmayan herkesin kabul etmesi gereken bir durumdur.
Söz konusu olan vatanın bütünlüğü, ülkenin
dirliği ise elbette bir ve beraber
olunacaktır.
Tabii bu sadece sıradan vatandaşların değil,
asıl ülkeyi yönetenlerin uyması gereken
bir davranıştır.
Anayasaya aykırı bir tutum içine girip tarafsızlığını ihlal eden,bu nedenle de halkın bir kısmının Cumhurbaşkanı
olunursa “birlik ve beraberlik” laflarına
kimse inanmaz.
Bu ülkede parti üyesi iken Cumhurbaşkanı olan kişiler yalnızca Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan değillerdir.
Rahmetli Süleyman Demirel’de partisinin
Genel başkanlığından ayrılıp Cumhurbaşkanı olmuştu.
Ama hiç kimse onun tarafsızlığı konusunda
bir şey söylemedi, söyleyemedi.
Demek ki, bir partinin üyesi iken Cumhurbaşkanı
olmak, insanın ettiği yemine sadık
kalarak tarafsız davranmasına engel değilmiş.
Terörün tırmandığı bir dönemde yangından mal
kaçırırcasına Anayasa değişikliğini düşünebilmek, iyi niyetle izah edilemez.
Böyle bir ortamda, uzlaşma, sağduyu ve ortak aklın öne çıkarılması gerekirken, güç
kaybeden Tayyip Erdoğan kendisini biran önce yasal güvenceye kovuşturmak için
anayasa değişikliğini zorluyor. Zira bu anayasa değişikliği gerçekleşirse
getirilmek istenen düzenlemeyle artık yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanı’nı ne
yaparsa yapsın yargı önüne çıkartmak mümkün olmayacaktır.
Tayyip Erdoğan’ın talimatı doğrultusunda,
Anayasayı ona uydurmaya karar veren AKP ve MHP yetkilileri dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde düşünülemeyen, denge fren mekanizmaları olmayan, ülkeyi
despotizme, tek adam yönetimine sürükleyecek bir anayasa teklifi hazırlayarak
meclise sundular.
Bu anayasa TBMM tarafından kabul edilirse, TBMM kendi kararıyla yetkilerini ve etkinliğini yok etme yolunu açan ilk yasama organı olacaktır.
Denge fren mekanizmaları olmayan, yürütmeyi,
yasamayı ve yargıyı bir tek şahsın eline bırakan rejim, ülkeyi, yokuş aşağı frensiz
giden bir aracın akıbetine sürükler, sonu hepimiz için felaket olur.
Yapılmak istenen değişiklikle, yargı da tek
adamın emir ve komutasına girdiğin de
Hukuk devleti de ortan kalkacaktır.
Demokrasi ve hukuk devleti ilkeleriyle
çelişecek şekilde yönetme arzusu, dünya değişiyor, her şey değişiyor biz de
değişmek zorundayız söylemleriyle izah edilemez.
Bu bir çağdışı rejim değişikliği isteğidir,
bu nedenle Türkiye’yi dünya da saygın bir konuma getirmez. Bu değişim isteği,
demokratik parlamenter rejimden otoriter devlet düzenine geçilme arzusudur.
Bu geçiş, çağa ve İnsan Hakları
gelişmelerine uygun değildir. Bu bencil kaprislerin, sorumsuzluk isteklerinin
ön plana çıkmasıdır.
Tarih, bu tür yanlış yapan siyasileri,
güçlerini yitirdikleri anda en ağır şekilde eleştirenlerin, muktedir oldukları
dönemde en yakınında olanlar olduğunun onlarca örneği ile doludur.
Bütün eksiklerine rağmen demokratik düzenden
otoriter bir düzene geçmeye çalışmak ülkeyi kaosa sürükler.