28 Kasım 2016 Pazartesi

CHP’NİN 2004’DEKİ ÖNGÖRÜSÜ


24 Kasım günü Avrupa Parlamentosu, ülkemizdeki “Baskıcı uygulamalara son verilene kadar, müzakerelerin geçici olarak dondurulmasını” Komisyona önerme kararı aldı.
Bu kararın, Ekim 2005 tarihli Müzakere Çerçeve Belgesi’nin 5. Maddesine göre bağlayıcılığı olmayan bir tavsiye kararıdır. Konu Aralık ayı içinde devlet ve hükümet başkanları zirvesinde ele alınacak.
Şu anda görünen durum, Avrupa Parlamentosu’nun aldığı tavsiye kararının  aksine bir karar çıkacağı, kesine yakın olarak görünüyor.
Olayların bu noktaya gelmesinin tek sorumlusu AKP iktidarıdır. 17 Aralık 2004’de AB zirvesi, Türkiye ile katılım müzakerelerinin başlamasını uygun görünce, “Katıldık” diye gündüz vakti tam bir görgüsüzlük örneği havai fişekler atılmıştı.
Halbuki Aralık 2004’deki AB Başkanlık Kararlarında, başka hiçbir aday ülke için konulmayan, Türkiye’ye tam bir ikinci sınıf devlet muamelesi yapan, AB’nin Türkiye için kalıcı istisnalar koyabileceği, yazılıydı.
Bu cümlenin en bariz sonuçlarından biri, üyeliği anlamsız hale getiren, Türkiye üye olsa bile örneğin Türk işgücünün  serbest dolaşımının hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğiydi.
Bunun dışında Kıbrıs sorunun çözümü, Türkiye-AB ilişkisine bağlanarak, kendi kafalarındaki çözümü dayatmaya çalışıyorlardı.
İşte tam bu sırada o tarihteki CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ciddi bir devlet adamı olduğunu ortaya koyarak, bütün siyasal rekabet duygularından sıyrılıp, Tayyip Erdoğan’a hitaben, “Bunu imzalama Türkiye Büyük Devlettir, Avrupa Türkiye’yi yok sayamaz, bizden evvel Birliğe katılanlar nasıl katıldıysa bizde öyle katılalım, atla uçağa dön, gerekirse seninle beraber bütün Türkiye’yi dolaşır haklılığımızı beraberce halka anlatırız demişti.
Bu çağrı üzerine o tarihteki kulis dedikodularına göre “Tayyip Beyin, hazırlayın uçağı dönelim dediği, fakat yalaklıktan çok hoşlandığı için, Tony Blair ve Silvio Berlusconi’nin kendisini, sen şimdi kabul et ileride düzelir, diyerek ikna etmişlerdi.
O günlerdeki gazete manşetleri de ibretliktir. Baykal’ın gördüğünü necip Türk basını görememiş, “Başardık”,”2010’da Avrupalıyız” diye manşetler atmışlardı.
Hele 2005 müzakere belgesinde ise, Avrupa Birliğinin bütün kurumlarında, örneğin Avrupa Parlamentosunda alınmış olan kararlar, HUKUKEN BAĞLAYICI OLUP OLMAMASINA BAKILMAKSIZIN, Türkiye için bağlayıcı kılınıyordu.
Bu hüküm, örneğin kararları bağlayıcı olmayan Avrupa Parlamentosunun   Ermeni, Kürt sorunları, Dicle/Fırat sularının Statüsü gibi, bizi çok rahatsız edebilecek konularda alacağı bir karar Türkiye için bağlayıcı olacaktı.
Benzer bir hüküm hiçbir aday ülke için konulmamıştı. Yani Tayyip Erdoğan ve arkadaşları Türkiye’ye 2. Sınıf devlet muamelesi yapılmasını, sözde var olduğunu iddia ettikleri askeri vesayeti sonlandırmak düşüncesiyle, Kıbrıs’ı bile gözden çıkartarak müzakere tarihi alabilmek için içlerine sindirmişlerdi.
Liboş takımı, AKP İktidarını, AB sürecimize canlılık kazandırdı diye göklere çıkartırken, başlayanın müzakere süreci olmadığını, üyelik tabutuna çakılan son çivi olduğunu anlamamışlardı.
Onlar anlamdı da Kemal Kılıçdaroğlu anladı mı? Maalesef ilk tepki olarak “ ..müzakere yapılmayacak. Bu bizim için çok ağır bir yaptırımdır. Bunun arkası gelecektir; ekonomik olarak arkası gelecektir, siyasal olarak gelecektir” diyerek, Baykal’ın o tarihte gördüğünü görememiş, müzakerelerin, sahiden yapıldığını zannettiğini ortaya koymuştur.
Ayrıca Avrupa Parlamentosu’nun aldığı kararın bağlayıcı olmadığını ya göz ardı etmiş ya da farkında değil.

CHP’nin 2004’deki öngörüsü bugün doğru çıktı.