Türkiye’nin Ortadoğu
politikası, Davutoğlu dış politikada etkin oluncaya kadar, Araplar
arası ihtilaflarda taraf olmamak ve Arapların içişlerine karışmamak
prensibi üstüne kurulmuştu.
Böyle olmasına rağmen
ve özellikle de Baba Esad döneminde Suriye tarafının dostane olmayan tavırları
nedeniyle Türk Suriye ilişkileri gergin olmuştur. Hatta uzunca süre APO Suriye
tarafından himaye edilmiştir.
Ta ki Türkiye askeri
ve siyasi kararlılığını göstererek, tek
mermi atmadan, katil başı APO’yu ve sürüsünü Suriye’den çıkartmış ve bundan
sonra da Türkiye Suriye ilişkileri düzelmiş, Suriye’den Türkiye’ye yönelik terörist faaliyetler sonlanmıştır.
Ne zamana kadar?
Davutoğlu’nun yanlış yönlendirmesi sonucu, Türkiye’nin geleneksel Arap politikasından
vazgeçip, bir Arap ülkesi olan Suriye’nin içişlerine, bölgesel liderlik hevesine kapılarak müdahale etmesine kadar.
Türkiye’nin
Suriye’nin içişlerine müdahalesini gerektiren ne doğrudan, ne de dolaylı bir durum söz konusu değildi.
Ama Türkiye buna rağmen
Suriye’de insan hakları ihlal ediliyor diye, doğrudan Suriye’nin içişlerine
müdahale etmeye başladı.
İnsan hakları
ihlalleri elbette insanlığın bir sorunudur, hiçbir devlet buna kayıtsız
kalamaz. Ama buna kayıtsız kalmamak, o ülkenin uluslararası hukuka göre meşru yönetimine karşı, Birleşmiş Miletler
Kararı olmadan müdahaleyi haklı kılmaz.
Birleşmiş Milletlerin
Esad rejimi ile ilgili olarak, onu gayri meşru ilan eden bir kararı söz konusu
olmadığı sürece, Türkiye o ülkede meşru
siyasal yapıyla çatışan bir gruba destek verememeliydi.
AKP, Suriye sorunun
da “bölgesel liderlik hevesine
kapılarak”, ÖSO’ya “eğit
donat” desteği vermesi doğru olmamıştır.
Başımızda bir
ayrılıkçı PKK belası varken, böyle bir yola girmemiz, yarın PKK’ya ister
lojistik, ister istihbarat paylaşımı şeklinde destek veren ülkelere söyleyecek
sözümüz kalmayacaktır.
Suriye’nin toprak bütünlüğünün bozulmasında Türkiye’nin
hiçbir ulusal çıkarı yoktur, tam aksine Suriye’nin toprak bütünlüğü, kurulması
hayal edilen Kürt devletinin engellenmesi açısından hayatidir.
Suriye’de saha da
çatışan taraflar arasında birçok terör örgütü var. Esad rejimi tam olarak
duruma egemen olduğu zaman bu terör örgütlerinin bizim başımıza bela
olmayacağının garantisi mi var?
Nitekim, daha birkaç
gün evvel yaşadığımız Beşiktaş katliamını yapanların Suriye’den ülkemiz giriş
yaptıkları söyleniyor.
Bu çatışma nedeniyle
milyonlarca insan yerinden yurdundan edilmiş, Türkiye dahil birçok ülke için
problem olmuştur.
Suriye’de yaşanan bu
kaostan tek yararlanan Rusya olmuştur. Esad’ın talebiyle Rusya uluslararası
hukuka uygun bir şekilde Suriye’deki konumunu daha da güçlendirdi.
Doğu Akdeniz’de daha büyük güç oldu.
İran’da, Suriye ile
anlaşarak sahada Esad rejiminin yanında yer aldı. “Ben burada varım asli oyuncuyum” dedi.
Bu savaş sonunda
elbette Suriye’nin kaybı çok büyük, insanlar öldü, yerlerinden yurtlarından
oldular, bir tarih yok oldu. Suriye’den sonra en büyük zararı Türkiye gördü,
sınır güvenliği kalmadı, milyonlarca sığınmacıya bakmak zorunda kaldı, hem de
bir arada yaşayacağı komşu ülkeler
açısından da tüm güvenilirliğini
yitirdi.
Sebep derinliği
kendinden menkul, kifayetsiz muhteris Davutoğlu’nun yönlendirmesiyle Yeni Osmanlıcılık, bölge lideri olmak hayali.
Biraz tarih bilen
herkes, Arapların Osmanlıyı hiç sevmediklerini, bugünkü geriliklerinin
müsebbibi olarak Osmanlıyı gördüklerini bilirler.
Dış politika ciddiyet,
öngörü ve bilgi ister, monşer diye küçümsediğiniz insanları dinleseydiniz, bu
fahiş yanlışları yapmazdınız.