Değerli siyaset adamı
ve diplomat Onur Öymen, Erdoğan Trump görüşmesini değerlendirdiği mektubunu siz
değerli okuyucularımla paylaşmanın faydalı olacağına inandığım için aynen
yayınlıyorum. “Sayın Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın 13 Kasım tarihinde Washington’da Başkan Trump’la yaptığı görüşme son
zamanlarda giderek sertleşen üslubun yumuşatılmasına yardımcı olmuştur. Bu
üslup değişikliğinin bazı Avrupa ülkelerinin tutumunu da etkilemesi beklenebilir.
Özellikle Amerikan firmalarının Türkiye’ye yatırımlarını arttırmaları bazı
büyük Avrupa firmalarının tereddütlerini giderebilir.
Bu arada Cumhurbaşkanının Başkan Trump’ın kendisine
gönderdiği ve halkımızın gururunu inciten ve haklı tepkilere yol açan mektubunu
iade ettiğini basın toplantısında açıklaması ve Trump’ın bunu sessizlikle
karşılaması dikkat çekici olmuştur. Kuşkusuz mektubun geldiği gün iadesi daha
isabetli olurdu. Gene de ilişkilerimizde kalıcı hasar yaratabilecek böyle bir
mektubun devletimizin arşivlerinde yer almaması önemlidir.
Bunun yanı sıra Kongre’de Türkiye’ye yönelik olarak
alınan bazı kararların ertelenebileceği veya yumuşatılabileceği izlenimi
uyandırılmıştır. Bu çerçevede sözde Ermeni soykırımına ilişkin tasarının
Senatoda engellenmesi ihtimali kuvvetlenmiştir. Yaptırımlarla ilgili tasarının
nasıl bir gelişme göstereceği zaman içinde anlaşılacaktır.
Evvelce üzerinde mutabakata varılan, ancak daha sonra
vazgeçileceği ifade edilen ticaret hacmimizin 100 milyar dolara yükseltilmesi
hedefi yeniden benimsenmiştir.
Bunlara karşılık iki ülke arasında ihtilaf konusu olan
belli başlı meselelerde kayda değer bir gelişme sağlanmamıştır.Bu arada Kıbrıs
Rum Kesimine karşı uygulanan askeri ambargonun kaldırılması amacıyla Kongrede
verilen önergenin engellenmesi için Başkan Trump’tan bir vaat alınıp alınmadığı
bilinmemektedir.
Kıbrıs Rum yönetiminin Adanın civarındaki doğal gaz
yataklarının işletilmesi kararının ve Türkiye’nin sondaj çalışmaları taşıdığı
büyük öneme rağmen liderlerin basın toplantısında ön plana çıkmaması dikkat
çekici olmuştur.
Türkiye’nin en önemli beklentisi ülkemizin güvenliği
için ciddi bir tehdit oluşturan PKK/PYD/YPG işbirliğinin sonlandırılması ve
Amerika’nın bu örgütlere siyasi, ekonomik ve askeri destek vermekten vaz
geçmesiydi. Trump bu konudaki politikalarında her hangi bir değişiklik
yapılabileceği izlenimini vermemiş, tam tersine bu desteğin sürdürüleceği,
Suriye petrollerinin denetim altına alınmasında onlarla birlikte çalışılacağı
ve örgütün lideri Mazlum Kobani ile işbirliğinin devam ettirileceğini tereddüde
yer bırakmayacak şekilde ortaya koymuştur.
Türkiye, Suriye sınırımızın güneyinde kontrol altında
tuttuğumuz bölgelerdeki varlığını sürdürecek, ancak öyle anlaşılıyor ki, Irak
sınırına kadar uzanan ve 30 kilometre derinliğe sahip olan toprakların
tamamında söz sahibi olma hedefini gerçekleştirmesine Amerikan tarafı sıcak
bakmamaktadır. O alandaki petrol bölgelerinde Amerika uluslararası hukuku göz
ardı ederek “Suriye Demokratik Güçleriyle” birlikte çalışmaya devam edecektir.
Bunun ileride doğurabileceği sakıncalar açıktır. Türkiye'nin o bölgeye 1
milyon, Rakka ve Deyrezor bölgesine de 1 milyon sığınması yerleştirme projesine
Amerika'nın ne ölçüde destek vereceği zaman içinde görülecektir.
Sınırın bazı bölgelerinde Suriye birlikleri Ruslarla
birlikte etkili olacaktır. Bu durum bir yandan Suriye’nin kendi topraklarının
bir bölümünde daha egemenliğini yeniden ele geçirmesi, ancak diğer yandan da
Rusya’nın o bölgelerin bir kısmında etki alanını genişletmesi sonucunu verecektir.
Türk-Amerikan ilişkilerinde önemli bir ihtilaf konusu
olan FETÖ’nün iadesi konusunun, basın toplantısında Erdoğan tarafından açıkça
dile getirilmesine rağmen Trump’ın değinmemeyi tercih etmesi dikkat çekici
olmuştur.
S-400’ler ve F-35’ler konusunda ilerleme
kaydedilmemiş, bu meseleler üzerinde konuşulmaya devam edileceği yolunda muğlak
ifadeler kullanılmıştır. Amerika’nın Türkiye’den önemli bir taviz almadıkça bu
sorunların çözümüne yanaşmayacağı anlaşılmaktadır. Türkiye'nin Amerika'dan
Patriot alımı önerisinin bu sorunların çözümünde etki olup olmayacağı ileride
görülecektir.
Halk Bankası’yla ilgili yargı sürecinin
engellenebileceği yolunda bir bilgi ortaya çıkmamıştır.
Özetle Amerika’nın son zamanlarda izlediği baskı ve
tehdit yöntemleriyle beklediği sonuçları alamayacağını gördüğü, bu yaklaşımın
Türkiye ile Rusya’yı birbirine yakınlaştırmaktan başka sonuç vermeyeceğini
anladığı izlenimi alınmaktadır.
Trump’ın kamuoyu üzerinden açık ve kırıcı suçlamalar
yerine sessiz diplomasiye dönmeyi tercih ettiği, bu arada Türkiye’ye ve Sayın
Cumhurbaşkanına yönelik övücü ifadeler kullanarak anlaşmazlık konusu olan
hususlarda ülkemizin direncini yumuşatma yaklaşımını denemeyi tercih ettiği
görülmektedir.
Türkiye ile Amerika arasında ihtilafların yoğunlaştığı
dönemde selden kütük kapmaya çalışan bazı lobilerin, hiç değilse şimdilik
beklentilerini elde edemedikleri söylenebilir.
Türkiye’de iktidarın ve muhalefetin ulusal çıkarlarımızı
ilgilendiren konularda birlik içinde çalışmaları, dış baskılara birlikte
direnmeleri sorunların aşılmasında ve fırsatların değerlendirilmesinde bence en
doğru yol olacaktır.”