YARGIÇLARIN VE GAZETECİLERİN ROLÜ
Günümüzde otoriter rejimler bir günde
kurulmuyorlar. Böyle bir rejimi oturtabilmek için artık uzunca bir zamana
ihtiyaç duyuluyor. Bu rejimi kurabilmek için ilk adımlar ürkek ürkek atılıyor.
Buna direnç gösterilmeyince de adımlar süratle ve peş peşe atılmaya başlanıyor.
Otoriter rejimi kurmanın peşinde olanlar,
hükümet darbesiyle değil de, demokratik
usullerle yani milletin oyu ile iktidara gelmişlerse, bunlar daha ihtiyatlı davranırlar.
Demokratik yollarla iktidara gelip de
otoriter bir rejim kurmak isteyenlerin uyguladıkları sıra hep aynıdır. Evvela
basın susturulur. Eğer basın organlarının sahiplerinin gazete sahipliği dışında
da ticari ve sınai faaliyetleri varsa susturma işi daha da kolaydır.
Gazete patronlarının diğer iş kollarındaki,
kuruluşlarının üzerinde her türlü ekonomik baskı denenir. İşletmelerinin her
odasından devletin müfettişleri çıkmaya başlar.
Gazete patronu canından bezdirilip ya iktidara teslim olur, ya da gazetesini
iktidarın işaret ettiği bir sermayedara satar.
Basın kuruluşları öyle bir hale gelir ki, siyasi
iktidar tarafından ekonomik olarak esir alınmış farklı iş adamlarının sahibi oldukları
gazeteler sabahları hemen hemen aynı
manşetlerle yayınlanırlar.
Zor, hatta imkansıza yakın da olsa buna
direnen bir sermayedar da çıkarsa, gerek kendisi ve gerekse yanında çalışan
gazetecileri sudan sebeplerle mahkemelere sevk edilerek susturulmaya çalışılır.
Basın bu hale getirilirken elbette yargı da
ihmal edilmez, ona da çeki düzen verilir, yargı siyasal iktidara bağımlı hale
getirilir ki; önüne getirilen gazeteciler hakkında kolaylıkla karar
alınabilsin.
Bu sistemi içine sindirip de görevine devam
eden yargıçlar, eşlerine dostlarına vicdanlarının sızladığını söylerler, bunu
yapmalarının sebebi açıkça söyleyemedikleri üstlerinde siyasi baskı olduğunu
hissettirmenin yoludur.
Yargı eliyle basına böyle korku salındıktan
sonra sıra sevilmeyen hoşlanılmayan siyasetçilere gelir. Bağımsızlığını ve
tarafsızlığını yitirmiş yargıdan bu sefer de onlar hakkında istenildiği şekilde
karar vermeleri istenir.
Bütün
bunlar olurken otoriter rejim heveslisi iktidarlar, bu sefer de kendini aydın zanneden bir kısım diplomalı
zavallıyı da bir müddet kullanıp sonra da kirli buruşturulmuş kağıt mendil gibi
atmak için yanlarına çekerler.
Otoriter bir rejim kurmaya heveslenen
iktidarlara karşı ülkenin aydınları ve basını aynı anda tepki verirlerse;
siyasi baskıyla karar vermesi istenen yargıçlar, hukuka, anayasaya ve yasalara uygun
kararlarını siyasi iktidarların suratına çarparsa iktidar sahipleri otoriter
bir rejim kuramazlar.
Bunu yapabilen hâkim ise sadece başını yastığa koyduğu zaman rahat uyumaz,
aynı zamanda şeref kazanır, kahraman da olur.
Düşünün ki; Nazi Almanya’sında hoşlanılmayan
siyasetçiler, aydınlar susturulurken, gazeteler buna tepki verseler, hakimlerde
kendilerinden istenilen bu haksız ve hukuksuz kararları vermeseler, gazeteciler ve aydınlar kişisel çıkar uğruna
demokrasiye ihanet etmeselerdi, ne kadar baskı yapılırsa yapılsın bir Hitler
önce Almanya’nın sonrada Dünyanın başına bela olabilir miydi?
Gelişmiş ülkelerde güçlü bir basın ve yargı
olduğu için başına Trump gibi bir çılgında da gelse ne ülkesinin ne de Dünyanın
başına bela olamıyor.
Gerçek demokrasiler bağımsız yargı ve özgür
basın sayesinde var olurlar.