Geçtiğimiz günlerde
Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı bir şehit cenazesinde, iktidar mensuplarının
tahriki sonucunda devletin ayıbı olan bir
saldırıya uğradı.
Cumhuriyet Halk
Partisi’nin Genel Başkanı ana muhalefet partisinin Genel Başkanıdır. Türkiye’de
ve Dünyanın neresine giderse gitsin korunması Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin
sorumluluğundadır.
Kılıçdaroğlu
cenazeye gideceğini Valiliğe ve Emniyete de bildirmiş, ama maalesef bu menfur
saldırı önlenmemiştir.
Ama böyle bir
saldırı iktidar mensuplarının açıklamalarıyla geliyorum diyordu ve geldi.
Hatırlanacağı üzere
bu saldırıdan birkaç gün önce İçişleri Bakanı Soylu, haddi ve hakkı olmadan “CHP’lileri şehit cenazelerine almayın”
diyebilmiştir. Şehitler ki bu toplumun tüm üyelerinin şehididirler.
İktidar partisi
mensupları en başından daha alt kademelerdekiler hepsi ağız birliği
etmişçesine, uzunca bir süredir Cumhuriyet Halk Partisi ile terör örgütü PKK
arasında organik bir bağ varmışçasına bir hava yaratmaya çalışmaktadırlar.
İşte ülkenin asayişinden sorumlu İçişleri
Bakanı’nın “CHP’lileri şehit cenazelerine almayın” sözleri sanki Türk Ceza
Kanunu önüne almışta “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama” suçu nasıl
işlenir bunu gösterircesine söylenmiş bir cümledir.
Türk Ceza Kanunun
216. Maddesi “ Halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama suçunu”
düzenlemiştir. Maddenin 1. Fıkrası “Halkın sosyal sınıf,
ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini,
diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu
nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması
halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” hükmünü
getirmiştir.
İşte Soylu ve AKP’li
yöneticiler şehit Cenazesini kullanarak sanki 17 yıldır bu ülkeyi kendileri
yönetmiyormuşçasına, PKK ile Oslo’da masaya oturanların kendileri
değilmişçesine, Abdullah Öcalan’ın mektubunu Diyarbakır meydanın da okunmasına
izin verenler kendileri değilmişçesine halkı Ana Muhalefet Partisine ve
onun mensuplarına karşı tahrik etmişlerdir.
Goethe’nin dediği
gibi “Dünya’nın en tehlikeli hali, cehaletin örgütlü eyleme geçmiş halidir.”
AKP yetkilileri ve
Soylunun bu tahrikleri sonuç vermiş, Goethe’nin söylemi gerçekleşmiş; geçmişte
yüz kızartıcı suç işlediği iddia edilen bir şahıs ve işbirlikçileri Kılıçdaroğlu’na
saldırmış darp edip linç etmeye teşebbüs etmişlerdir. İşte tam bu noktada Türk
Ceza Kanunun 216. Maddesinin 1. Fıkrasında tarifini bulan suç oluşmuştur.
Tabii bu suç sadece
İçişleri Bakanı Soylunun fiili ile ilgilidir. Bu tahrikler sonucu saldırıyı
yapanlar ise aynı zamanda kişiyi hürriyetinden mahrum etmek, mala zarar vermek,
yaralama suçlarından yargılanacaktır.
Kılıçdaroğlu’nun
yediği yumruğun acısı geçer, ama Türkiye’nin Dünya’daki itibarı kolay kolay
yerine gelmeyeceği gibi, ülkeyi de kaosa sürükler.
AKP’liler, durduk
yerde günlük şov uğruna, bu vahim olayın yaşanmasına neden oldular, ama altında
kalırlar.
Aslında AKP mensupları
bu tahrikleri bilerek ve isteyerek yapmaktadırlar, böylece ülkede açlığın
konuşulmasının önüne geçmeyi engellediklerini zannediyorlar. Ama unutuyorlar ki
aç kalan insan inançlarını bile yer.
Cumhurbaşkanı ve AKP
Genel Başkanı halk açlık ve işsizlikle boğuşurken, bunların tartışılmamasını
istiyor. Böyle yapınca insanların kendileri hakkında iyi düşüneceklerini, açlık
ve yoksulluklarını unutacaklarını zannediyor.
Yakın tarihimiz
toplumu germenin, toplumu gerenlere hiçbir fayda sağlamadığının örnekleriyle
doludur.
Ayrıca, Türkiye
oldukça nazik bir coğrafi bölgede yer aldığından, ulusal birliği çok önemlidir.
Onun için siyasetçilerin ulusal birliği sarsacak davranışlardan kaçınmaları
gerekmektedir.
“CHP’lileri şehit cenazelerine almayın “ diyerek halkı kin ve
düşmanlığa sevk eden İçişleri bakanı Soyludur.