31 Martta Türkiye de genel yerel yönetimler
seçimleri yapıldı. Bu seçimin özelliği mahalli idareleri kimlerin ve hangi
partilerin yöneteceğinin belirlenmesiydi.
Bu seçim sadece yerel yöneticileri seçmek olmaktan öte, Tayyip
Erdoğan’ın kendisini ortaya koyması ile 17 Yıllık AKP iktidarı hakkında
seçmenin ne düşündüğünün en sağlıklı kamuoyu araştırması olmasıydı.
Son yıllarda yaşanan, nerede ise ülkenin
iflasına kadar gidecek büyük ekonomik kriz, yolsuzluklar, neopotismin halkta büyük bir tepki yarattığı, 2014 yerel seçimlerinde Edirne,
Kırklareli, Tekirdağ, Çanakkale, İzmir, Aydın, Eskişehir, Muğla, Burdur,
Yalova, Zonguldak,Sinop, Giresun ve Hatay'da seçim kazanan CHP, 31 Mart Yerel
Seçimleri'nde bu illere, Ankara,İstanbul Antalya, Adana, Mersin, Bilecik, Bolu,
Kırşehir, Artvin ve Ardahan’ı da ekledi.
Özellikle
rantın ve bankamatik çalışan sayılarının
çok yüksek olduğu İstanbul, Ankara, Antalya gibi illerin kaybı AKP’yi ve
bu belediyelerden nemalanan yandaşları mutsuz etmiştir.
Seçimin
üstünden nerede ise bir ay geçmesine rağmen, İstanbul seçimleri AKP ve MHP’nin
itirazları nedeniyle, kazanan Ekrem İmamoğlu mazbatasını alıp göreve
başlamasına rağmen hala tartışılıyor.
Bir hukukçu
gözüyle bu itirazların, itiraz sahipleri lehine bir sonuç doğuracağına
inanmıyorum. Ama maalesef öyle bir Yüksek Seçim Kurulu var ki, kanun emredici hükmünü yok sayarak
mühürsüz oy pusulalarını bile Yüksek Seçim Kurulundaki AKP temsilcisinin isteği
doğrultusunda geçerli saydığı için hukuka uygun karar vereceği konusunda, olaya
salt hukuk açısından bakanlarda ciddi
endişeler yaratmaktadır.
Seçim
sonuçlarına itiraz eden iki parti, AKP ve MHP açısından baktığımız zaman her
iki partinin beklentilerin birbirlerinden farklı olduğunu görüyoruz.
AKP’nin
yaptığı itiraz, kendi tabanının, daha doğrusu İstanbul belediyesinden nemalanan
yandaşların avutma çabasıdır; ve tüm itirazları red edilirsede ne yapalım, “bir yargı darbesiyle” karşı karşıyayız deyip işi kapatacaklardır.
Özellikle
sandık kurullarının hukuka aykırı şekilde oluşturulduğu gerekcesiyle 31 Mart
İstanbul seçimlerinin iptali talebi kabul edilirse, Tayyip Erdoğan’ın seçildiği
Cumhurbaşkanlığı seçiminin de iptal olması gerekir. Zira 31 Marttaki sandık
kurulu üyeleri ile, Cumhurbaşkanlığı
seçimindeki sandık kurulu üyelerinin %
95’inden fazlası aynı kişilerden oluşmaktadır.
Onun için bu gerekçeyle
İstanbul seçimlerinin iptali AKP’nin hiç işine gelmez zira; o zaman Tayyip
Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’nın meşruiyeti tartışılır hale gelir.
Ama asıl
İstanbul seçimlerinin yenilenmesini, hukuksuzda olsa, isteyen MHP’dir. Zira
yaptırılan kamuoyu araştırılmaları bu itirazlardan AKP tabanının da rahatsız
olduğu ve seçimin yenilenmesi halinde Ekrem İmamoğlu’nun çok daha büyük farkla
seçimi kazanacağı ortada olduğu için, seçimin yenilenmesi halinde MHP o zaman
Binali Yıldırımı desteklemeyerek, Tayyip Erdoğan’ı sandığa gömmek istemektedir.
Çünkü bu
ittifakla MHP’nin oylarını %18-20 lere çekmiştir. Onun için Tayyip Erdoğan’ın sandıkta
kaybetmesinin kazananı MHP ve AKP içinde
Tayyip Erdoğan karşıtları olacaktır.
Zira seçim
hukukunu bilenler, yenileme seçimlerinin 31 Mart’tan evvel kesinleştirilmiş
seçmen listeleri ile olacağını bilirler. Bu nedenle AKP’nin, bazı kişilerin
endişe ettiği gibi, başka illerden binlerce seçmeni İstanbul’a yenilenen
seçimler için kaydırımayacağını bilirler.
İşte gelinen
noktada durum AKP için iki ucu da pis değnekdir. Hani AKP’lilerin bu yaptıkları
itirazları gördükçe, insanın aklına, aptal dostun olacağına akıllı düşmanın
olsun atasözü geliyor.