16 Nisan 2019 Salı

SORUN BU ACUBE TÜRKİYE TİPİ BAŞKANLIK SİSTEMİNDE



31 Mart yerel seçimle sonrası bu yaşananlar, ekonominin geldiği nokta Türkiye’nin artık tartışması gereken noktanın anayasa olduğunu göstermiştir.
Türkiye 1950 li yıllardan beri Anayasayı tartışıyor. Gerek 1961 Anayasası ve gerekse 1982 Anayasaları askeri rejimlerin getirdiği Anayasalardır.
Elbette 1961 Anayasası ile 1982 Anayasası mukayese bile edilemez. 1961 Anayasası ilerici, çağdaş, hukukun üstünlüğünü egemen kılan  demokratik devlet anlayışını hayatımıza getirmişti.
O güne kadar bazı çağdaş ülkelerin anayasalarında yer alan, hukukun üstünlüğü, Anayasa Yargısı, Kişi Hak ve özgürlükleri, yargı bağımsızlığı  gibi kavramlar yaşamımıza girmişti.
Bu Anayasanın savunucuları aydınlar, gençlik ve CHP gibi “ilerici” güçlerdi.
Yine bir askeri darbenin ürünü olan 1982 Anayasası ise daha çok büyük sermaye çevrelerini ve sağ eğilimlileri hoşnut edecek vaatlerle yüklüydü. Bütün buna rağmen 1982 Anayasasında da iktidarları denetim mekanizması çok sıkı tutulmuştu.
Bu güçlü parlamenter sistem hem içerde ve hem de dışarıda bazı çevreleri rahatsız ediyordu.
Nasıl monarşiler mutlak ve despotik olabiliyorlarsa, Cumhuriyetler de bazen  diktacı ve despotik olabilirler.
Bazı dış güçlerde, müttefik dedikleri bazı ülkelerin,  tek adam rejimiyle yönetilmesini arzularlar ve bunu teşvik de ederler.
Nitekim  CİA’nın Türkiye’nin eski şefi, Paul Bernard Henze’nin  2006 yılında Beyaz Saraya sunduğu Türkiye raporunda  tek adamlığı önerdiğini  Ülkeyi kuranlar, denetim mekanizmasını  çok sıkı tutmuşlar. Hükümeti ikna ettiğimizde Meclis, Meclis’i İkna ettiğimizde, ordu; orduyu ikna ettiğimizde yargı karşımıza geçebiliyor.
Eğer Amerika’nın çıkarı Türkiye’de bir federal devlet kurulması ise mutlaka ve öncelikle yargı, ordu, Meclis ve hükümeti tek elde toplayan bir rejime geçilmelidir.
Bir kişiyi ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha  kolay  olacaktır. Eğer o bir kişi Amerikan çıkarlarına yardım etmek konusunda tereddüt ederse, bir kişi üzerine kurulmuş yapıyı yıkmak Amerika için sorun olmaz.”   Biçiminde anlatmıştır.
Bugün Anayasamızda 16 Nisan 2017 tarihinde 6771 Sayılı yasa ile yapılan Anayasa değişikliği ile Meclis, Yargı, Hükümet yani yürütme ve  Ordu tek kişinin kontrolüne verilmiştir.

31 Mart seçimleri sonucunda yaşanan ve ülkemizi Dünya da yalnızlığa sevk etmesi ve demokrasisini  şüpheli hale getirmesinin altında yatan en büyük neden yargı bağımsızlığının kalmamış olmasıdır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, aydınlar, üniversiteler, süratle yargı bağımsızlığının tam güvence altına alındığı bir parlamenter rejime dönülmesinin çabasını göstermelidirler.
Bugün ülkemizde yaşanan sistem bir kısım Anayasa bilmeyen Anayasa hukukçularının söylediği gibi “ Türk tipi başkanlık sistemi” değildir.Bu tipik  bir tek adam yapılanmasıdır. Örnekleri Güney Amerika ve Sovyetler Birliğinden ayrılan ülkelerle, bir kısım Afrika ülkelerinde görülür.
Arkasında Çanakkale zaferi, Kurtuluş Savaşı gibi büyük askeri zaferler olan ve elinde ancak bir diktatörde bulunacak maddi, manevi güç sahibi olan Mustafa Kemal Atatürk, Devlet Başkanı’nın yani kendisinin aynı zamanda fiilen Başbakanlık görevini de üstüne alması gerektiği tartışmalarının yapıldığı sırada,  Cumhurbaşkanlığı Genel  Sekreteri Hasan Rıza Soyak’a : “Şaşırırım o efendilerin aklı perişanına , Hep biliyoruz ki, memleketimizin başına gelen felaketlerin çoğu şahsi idareden gelmiştir.Bu kadar geri kalmamızın başlıca amillerinden biri budur. Biz öteden beri, böyle bir idareyi bertaraf etmek için mücadele ettik. Şimdi nasıl olur da benim aynı yola gitmekliğim, yeniden devlet hayatında tarafımdan böyle bir çığır açılması istenebilir” diyerek tepki vermiştir.
Şimdi, ülkemizde var olan tek adam rejimini sonlandırmak için, önce Ulu Önder  Atatürk’ün kurucusu olduğu Cumhuriyet Halk Partililer, aydınlar, üniversiteler, sivil toplum örgütleri ve işçi, işveren sendikaları ÜLKENİN BEKASI İÇİN, tekrar parlamenter rejime dönmek, iktidarlar üstündeki denetim mekanizmasını kurmak ve  yargı bağımsızlığını anayasal çerçevede tartışmaya ve bir sonuca varmak için gereken çalışmaları yapmaya başlamalıdırlar.