Siyasi yaşamımızda üslup olmadığı kadar dibe
vurdu. Ülkedeki siyasi partiler gruplaşarak ittifaklar kurdular. AKP ve MHP
ittifakı kendisini “Cumhur İttifakı”, CHP ve İYİ Parti de “Millet İttifakı”
olarak isimlendirdi.
Ancak Cumhur İttifakı daha doğrusu Recep
Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli karşı tarafı, yani Millet İttifakını dilimizde
“alçalma” anlamına gelen “Zillet” olarak nitelemekte ve bu
ittifakı Gizli Pazarlıkların, çıkar hesaplarının ürünü,Kandil ve Pensilvanya’nın
güdümünde olan, Yalan, İftira, hakaret, inkarı dillerinden düşürmeyen, mazluma
hoyrat, zalime müşfik, amacı terör örgütlerinin uzantılarını Belediye
Meclislerine ve bürokrasisine taşımak
olan bir beraberlik olarak niteledikten sonra, bu beraberliğin iki parti arasındaki
kirli ilişkiler bitene, çıkarları çatışıncaya kadar devam edeceğini iddia
etmektedirler.
Siyasi partiler elbette rakiplerinin tutum
ve davranışlarını eleştireceklerdir. Yani, bu noktadaki düşüncelerini serbestçe
yayacak ki geniş kitleler olaylar hakkında sağlıklı bilgiye ulaşsın ve siyasal
tercihini doğru yapabilsin, dünyada da gelişmenin temel dinamiği olarak düşünceyi yayma ve açıklama hürriyeti kabul
edilmektedir.
Ancak bunu yaparken, rakiplerini sadece eleştirecek ama Millet İttifakından yana
olanlara şimdi Tayyip Erdoğan ve yandaş ve stepnelerinin yaptıkları gibi düşmanca tavır göstermemeleri
gerekir.
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan maalesef
rakipleri hakkında aşağılayıcı bir kelime olan “zillet”i kullanabilmektedir.
Millet İttifakı’nın PKK’nın emir komuta
noktası olduğu artık herkesin malumu olan “Kandille” ve FETO terör örgütünün
sözde lideri Fethullah Gülen’in ikametgâhı olan Pensilvanya ile işbirliği
yaptığını iddia etmektedir.Bunlar çok ağır ithamlardır. O zaman eğer bu
ithamlar doğru ise yapılması gereken yasal yollara başvurmaktır.
Eğer bu yapılmıyorsa ya da yapılamıyorsa yapılan sadece dedikodudur.
Bu ülkenin insanları bölücü terör örgütü
PKK’nın komuta merkezi olan Kandille ya da bir zamanlar AKP’lilerin yaptığı
gibi ilkokul mezunu bir meczupla ilişkiye girilmesini, oralardan talimat
alınmasını hoş karşılamaz, hoş karşılamanın ötesinde bunu yapanlara karşı kin
ve nefret besler.
Ayrıca PKK gibi bölücülerle ve FETO gibi
Cumhuriyet yıkıcıları ile işbirliği yapmak, onların güdümüne girmek suç da oluşturur. O zamanda devleti yönetenlerin
gereğini yapmaları gerekir. Bunu yapmamak Türk Ceza Yasasının 278. Maddesine
göre de suçtur.
Hatırlanacağı üzere İçişleri Bakanı Süleyman
Soylu, kendilerine çok önemli
istihbaratlar geldiğine dikkat çekerek “Bilselerdi bugün terör örgütü ile
beraber aynı ittifakın içinde olmazlardı. Elimde öyle istihbaratlar var ki esas
kanınız buna donar. Hiçbir ahlak, hiçbir memleket duygusu, hiçbir bayrak
sevdası düşünmeden kol kola girenleri görüyorum ve iğreniyorum” demiştir.
İçişleri Bakanları dedikodu yapmaz, ortada
bir suç ve suçlu varsa gereğini yapar. Bu söylemler sadece soyut iddialar ise
bu konuda dedikodu yapmakta kamu
güvenliğini tehlikeye düşürür.
Tabii AKP Genel Başkanı siyasi rakiplerini
soyut iddialarla suçluyorsa, onun İçişleri sekreteri de aynı şeyi yapar.
Soylu’nun bu yaptığını düşünce ifade
özgürlüğü içinde nitelemek mümkün değildir.
Bu tür açıklamalar halkı kin ve düşmanlığa
sevk eder. Toplumu kutuplaştırmanın kimseye bir faydası yoktur. Biz ülke olarak
bunun acısını çok çektik. Bu topluma bunları bir daha yaşatmaya kimsenin hakkı
yoktur.
Bu tür söylemler kin ve düşmanlık yarattığı
gibi toplumun bir bölümünü diğer gruba karşı tahrik de eder. Bu da isyana misillemeye neden olur.
Onun için siyasiler ve özellikle de ülkeyi
yönetenler söylemlerine siyasi üsluplarına çok dikkat etmelidirler.
Halk bu noktada Cumhuriyet Halk Partisinden
istiyor ki, Recep Tayyip Erdoğan ve yandaşları tarafından her geçen gün dozu arttırılarak
Cumhuriyet Halk Partisini ağız dalaşına
çekme oyununa gelmesin doğrudan doğruya kendisine hitap etsin ve belediyeleri
nasıl idare etmeyi düşündüğü hususunda açıklamalarda bulunsun.