Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Başkanı olan
AKP Milletvekili Mehmet Kasım Gülpınar, Şanlıurfa’daki bir ilçe seçim bürosu
açılışında AKP'ye oy verenlerden mahşerde hesap sorulmayacağını söyledi.
İlçe Meclis Üyesi Adayı Celal Akıl’ın
seçim bürosu açılışına katılan Gülpınar, partili adaylara oy isterken, bunun
Allah’ın emri olduğunu söyleyerek şu ifadeleri kullandı: "Allah sizden
emaneti ehline vermenizi emrediyor, bu emir hepimiz için geçerli, sadece
yöneticiler için değil, herkes için halk için de geçerlidir. Halk emaneti nasıl
verir? Sandığın başına gider, oyunu atar ve emanetini verir. Allah size bir
emanet veriyorsa, bunun hesabını soracak demektir. Vicdan rahatlığıyla size
diyorum ki, yarın inşallah mahşerde Allah’ın karşısına çıktığınız zaman, o
emaneti bize verdiğinizden dolayı, size inşallah hiçbir hesap sormayacak."
Siyasi çıkar uğruna sergilenen bu davranış ulu önder Atatürk’ün "Din gibi temiz bir duygu, politika gibi kirli oyunlara alet
edilemez. Din, ait olduğu yerde, temiz vicdan sahnesinde yaşanmalıdır."
Cümlesinin ne kadar doğru olduğunu ve bugünleri görerek söylediğini ortaya
koyuyor.
Siyasi ikbal uğruna her
şeyi söylemeye hazır bir siyaset adamı, temiz din duygularını siyasi çıkarına alet
ediyor. Ulu önder yıllar önce bunu görmüş ve yukarıdaki veciz cümleyi söylemiş.
Aslında bugün
duyduklarımız yaşadıklarımız bizi şaşırtmamalıdır. Zira; iktidar partisi
AKP’nin kurucuları “Milli Görüş” kökenlidirler.
Ancak onlar kapatılan
Milli Nizam, Milli Selamet, Refah ve Selamet Partilerin mirasına, ne olur ne
olmaz diye ilk zamanlarda pek el sürmek
istemediler.
Ancak TBMM deki sayıları,
seçim sisteminin çarpıklığı nedeniyle arttıkça rahatladılar ve siyasette her
türlü istismarı rahatça yapmaya başladılar. Bunun ilk işaretleri ilk okul
mezunu bir meczuba kendilerine oy getiriyor diye göz yumdular, ülkeyi onlarla
beraber yönetmeye, devlet kadrolarının onlar tarafından doldurulmasına göz
yumdular, ancak aralarında menfaat
çatışması başlayınca da onları tu kaka ilan ettiler.
Onları tasfiye ettikten
sonra da diğer Cemaatlerle ortaklık kurdular. Şimdi FETO Ortaklığı bozuldu ama
onun yerine diğer cemaatler devletin içine kök salmaya başladılar.
AKP Meclisteki sandalye
sayısını arttırdıkça Laik Milli Eğitime paralel
ve hatta karşıt Müslüman Kardeşçi bir eğitim politikası hayata
geçirildi. Basın yayın organları besledikleri, korudukları sermeye tarafından
denetim altına alındı ve tek sesli hale getirildi.
Tabii bu denetim altına
almanın sonucunda İktidarın hiçbir yanlışı, gerçekleri çarpıtması, gündeme
getirilmedi.
Örneğin AKP Genel Başkanı
1975 yılında kurulan Erzurum Atatürk Üniversitesi’nin kendi iktidarları
tarafından kurulduğunu söyledi yandaş medyada bu konuda tek satır yazılmadı.
Aynı şey Zonguldak
Karaelmas Üniversitesi içinde söylendi.
Cumhurbaşkanı’nın Cuma
namazlarına gidişi, Osmanlı Sultanlarının “Cuma Selamlığına” döndü. Yüzlerce
korumayla, uzun konvoylarla Cuma namazına gidiliyor.
Din istismarı, gerçekleri
göz göre göre çarpıtmak artık siyasi yaşamımızın bir parçası haline geldi.
Eski Ceza kanunumuzdaki
163. Maddenin kaldırılması sonrası kutsal din duyguları çıkarlarını düşünen
siyasetçiler tarafından yukarıda belirttiğimiz örnekte olduğu gibi rahatlıkla
siyasete alet edilebiliniyor.
Halka yalan söylemenin de
bir müeyyidesi yok.
Din istismarının,
gerçekleri çarpıtmanın yasal bir müeyyidesi olmayınca, siyasette de kalite
süratle düşüyor.