8 Mart 2019 Cuma

DİN İSTİSMARININ, GERÇEKLERİ ÇARPITMANIN HUKUKEN CEZASI YOK



Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Başkanı olan AKP Milletvekili Mehmet Kasım Gülpınar, Şanlıurfa’daki bir ilçe seçim bürosu açılışında AKP'ye oy verenlerden mahşerde hesap sorulmayacağını söyledi.
İlçe Meclis Üyesi Adayı Celal Akıl’ın seçim bürosu açılışına katılan Gülpınar, partili adaylara oy isterken, bunun Allah’ın emri olduğunu söyleyerek şu ifadeleri kullandı: "Allah sizden emaneti ehline vermenizi emrediyor, bu emir hepimiz için geçerli, sadece yöneticiler için değil, herkes için halk için de geçerlidir. Halk emaneti nasıl verir? Sandığın başına gider, oyunu atar ve emanetini verir. Allah size bir emanet veriyorsa, bunun hesabını soracak demektir. Vicdan rahatlığıyla size diyorum ki, yarın inşallah mahşerde Allah’ın karşısına çıktığınız zaman, o emaneti bize verdiğinizden dolayı, size inşallah hiçbir hesap sormayacak."
Siyasi çıkar uğruna sergilenen bu davranış ulu önder Atatürk’ün "Din gibi temiz bir duygu, politika gibi kirli oyunlara alet edilemez. Din, ait olduğu yerde, temiz vicdan sahnesinde yaşanmalıdır." Cümlesinin ne kadar doğru olduğunu ve bugünleri görerek söylediğini ortaya koyuyor.
Siyasi ikbal uğruna her şeyi söylemeye hazır bir siyaset adamı, temiz din duygularını siyasi çıkarına alet ediyor. Ulu önder yıllar önce bunu görmüş ve yukarıdaki veciz cümleyi söylemiş.
Aslında bugün duyduklarımız yaşadıklarımız bizi şaşırtmamalıdır. Zira; iktidar partisi AKP’nin kurucuları “Milli Görüş” kökenlidirler.
Ancak onlar kapatılan Milli Nizam, Milli Selamet, Refah ve Selamet Partilerin mirasına, ne olur ne olmaz diye ilk zamanlarda  pek el sürmek istemediler.
Ancak TBMM deki sayıları, seçim sisteminin çarpıklığı nedeniyle arttıkça rahatladılar ve siyasette her türlü istismarı rahatça yapmaya başladılar. Bunun ilk işaretleri ilk okul mezunu bir meczuba kendilerine oy getiriyor diye göz yumdular, ülkeyi onlarla beraber yönetmeye, devlet kadrolarının onlar tarafından doldurulmasına göz yumdular, ancak aralarında  menfaat çatışması başlayınca da onları tu kaka ilan ettiler.
Onları tasfiye ettikten sonra da diğer Cemaatlerle ortaklık kurdular. Şimdi FETO Ortaklığı bozuldu ama onun yerine diğer cemaatler devletin içine kök salmaya başladılar.
AKP Meclisteki sandalye sayısını arttırdıkça Laik Milli Eğitime paralel  ve hatta karşıt Müslüman Kardeşçi bir eğitim politikası hayata geçirildi. Basın yayın organları besledikleri, korudukları sermeye tarafından denetim altına alındı ve tek sesli hale getirildi.
Tabii bu denetim altına almanın sonucunda İktidarın hiçbir yanlışı, gerçekleri çarpıtması, gündeme getirilmedi.
Örneğin AKP Genel Başkanı 1975 yılında kurulan Erzurum Atatürk Üniversitesi’nin kendi iktidarları tarafından kurulduğunu söyledi yandaş medyada bu konuda tek satır yazılmadı.
Aynı şey Zonguldak Karaelmas Üniversitesi içinde söylendi.
Cumhurbaşkanı’nın Cuma namazlarına gidişi, Osmanlı Sultanlarının “Cuma Selamlığına” döndü. Yüzlerce korumayla, uzun konvoylarla Cuma namazına gidiliyor.
Din istismarı, gerçekleri göz göre göre çarpıtmak artık siyasi yaşamımızın bir parçası haline geldi.
Eski Ceza kanunumuzdaki 163. Maddenin kaldırılması sonrası kutsal din duyguları çıkarlarını düşünen siyasetçiler tarafından yukarıda belirttiğimiz örnekte olduğu gibi rahatlıkla siyasete alet edilebiliniyor.
Halka yalan söylemenin de bir müeyyidesi yok.   
Din istismarının, gerçekleri çarpıtmanın yasal bir müeyyidesi olmayınca, siyasette de kalite süratle düşüyor.