Trump ağızdaki baklayı nihayet çıkardı. Attığı
tweet'de "Kürtleri vururlarsa Turkiye'yi ekonomik olarak
mahvederiz" dedi. (Will devastate Turkey economically if they hit Kurds).
ABD başkanının
dünyanın en köklü devletlerinden birisi olan Türkiye'ye karşı savurduğu tehdit
yöntem, üslup ve içerik olarak kabul edilebilir değil. Öncekine Türkiye etkili
tepki vermeyince, ABD yönetimi bunu adet haline getirdi. Hatırlayalım, rahip
Brunson'un serbest bırakılmasından önce de Trump ve yardımcısı Türkiye'yi
alenen aşağılamaya yeltenmişlerdi.
Ancak, bu kez konu
Trump'ın patavatsızlığına bağlanıp hafife alınamaz. Tehdidin içeriğine yönelik
bir hazırlığın ABD'de yapıldığını ve Trump'ın da bunu ağzından kaçırdığını
değerlendirmek gerekçi olur. Nitekim Dışişleri Bakanı Pompeo, başkanın tweetini
yorumlarken, "yaptırım gibi uygulamalardan söz etmiştir" diyerek
yönetimde bu yönde bir hazırlık yapıldığı imasında bulundu.
Türkiye'nin
ekonomik sıkıntıları başladığından beri belli idi... Uluslararası toplumun
(etkili batılı ülkeleri olarak okunabilir) Türkiye'nin ekonomik sorunlarından
kurtulmasına yardımcı olmak için önümüze koyacağı fatura, örneğin, Yunanistan'a
çıkarılan faturanın aksine, sadece ekonomik olmayacak. Fatura, ağırlıkla siyasi
olacak! On yıllardır ısrarla korumaya çalıştığımız ulusal çıkarlarımızdan
vazgeçmemiz istenecek.
O siyasi faturanın
içinde neler olacak? (Faturanın uzunluğu ekonomik krizin derinliği ile orantılı
olacak)
Öncelikle Kürdistan
projesinin ilerletilmesine yeşil ışık yakmamız olacak. Türkiye'de
"açılım"a dönülmesi, Suriye'nin kuzeyinde kürt otonom varlığı
yaratılmasına göz yummamız olacak..
Başka? Kıbrıs
sorununun hayati çıkarlarımız aleyhine çözümlenmesine onay vermemiz, Doğu
Akdeniz'deki iddialarımızdan vazgeçmemiz olacak...
Başka? Ege
sorunlarının Yunanistan lehine çözümlenmesi olacak...
Başka? İran'a
husumet etmemiz, İsrail ile iyi geçinmemiz olacak..
Başka?
"Soykırım" tavrımızı değiştirmemiz, Ermenistan ile ilişkilerimizi
düzeltmemiz olacak..
Türkiye'nin
yöneticilerinin siyasi tarih, uluslararası ilişkiler ve diplomasi konusunda
zerre kadar fikirleri olsa idi, Türkiye şimdi içinde bulunduğu çıkmaza
sürüklemezlerdi.
Türkiye bugüne
kadar bu coğrafyada toprak bütünlüğünü koruyabildiyse, bunun, silahlı
kuvvetlerinin caydırıcı gücü sayesinde olduğunu bilirlerdi. TSK'nın bütün
yurtsever kadrolarını sahte davalarla tasfiye etmez, yerlerine cemaatçileri
doldurarak komuta gücünü kırmaz, sonra da, onları temizlemek bahanesiyle ordunun
yüzyıllara dayanan köklerini darmadağın etmezlerdi.
Genç diplomatlar ve
askerler bile bilirler, en güçlü ordular dahi çok cepheli tehditlerle baş
edemez. Ege'den ve Doğu Akdeniz'den kaynaklanan tehditler yerli yerinde
dururken, bir de Suriye bataklığına daldılar. Öyle daldılar ki, bir "çıkış
stratejisi" olmadığı gibi, yeni maceralar peşinde koşulduğu görülüyor.
Öyle olunca Yunanistan fırsatı kaçırmadı, Ege adalarındaki hukuksuz işgallerini
sürdürüyor. Karasularını 12 mile çıkartmaktan söz ediyor. Suriye'de elimiz
bağlı, tepki verilemiyor!
Osmanlı'yı ihya ham
hayalleri "stratejik derinlik"çi arkadaşların zihinlerini ve
gözlerini kör etti.
Basiretli olsalardı
dış tehditler karşısında halkın birlik ve bütünlüğüne önem verir, insanları
çeşitli fay hatları üzerinden kesin hatlarla bölmezlerdi. Kendilerinden önceki
bütün Cumhuriyet hükümetlerinin yaptığı gibi, dış politikanın partiler üstü
ulusal niteliğini korurlardı. Atatürk'ün barışçı dış politika ilkelerine sadık
kalırlardı.
Yandaşlara aktarmak
uğruna israf ve yolsuzluk ekonomisine sapmazlardı. Kendi ifadeleriyle,
sadece Türkiye'deki suriyeliler için kıt kaynaklardan 40 milyar dolar
harcadılar, ekonomik sorunları altından kalkılamaz ölçüde ağırlaştırdılar.
Türkiye'yi bir
uçurumun kenarına bıraktılar, her türlü dış tehdide açık hale getirdiler.
Trump artık tehdidi
açıktan yapıyor: Ya önünüze konan siyasi faturaları ödersiniz, ya da ekonomik
olarak mahvedilirsiniz! (Ünlü Johnson mektubu bile bu kadar doğrudan ve ağır
bir tehdit içermiyordu. Kaldı ki, o mektup gizli yazışma idi.)
Türkiye'yi
yönetenler bu vahim tehdide ciddi ve eylemli bir karşılık verebilecek gücü
kendilerinde bulamıyorlar.
Dışişleri Bakanı
"stratejik müttefikler sosyal medya üzerinden konuşmazlar" diyerek
açıktan tehdit savurduğu için Trump'a sitem etmekle yetindi. Sözcü Kalın da
benzer tutum aldı. CB da "üzüldüğünü" söyledi. Trump bir müttefikini
"mahvetmek"den dem vuruyor, bizimkiler hala "stratejik
ortaklık" rüyaları görüyor, üzülüyor. Hazin bir durum.
Trump'ın tehdidi
üzerine CHP sözcüsü "bu tehditler bize sökmez" açıklamasını yaptı.
Genel Başkan da "kimse sokak kabadayısı diliyle Türkiye'yi tehdit
edemez" dedi. Boş laflar! Adam zaten tehdit etmiş. "Edemez"
demenin ne anlamı var! ABD'nin bu tehdidine karşı etkili ne yapılmasını
öneriyorsunuz, onu söylesenize! Söyleyemiyorlar!
Suriye bağlamındaki
son gelişmeler olurken CHP ne diyor?
Parti dış politika
sorumlusu 11 Ocak'da "Fırat'ın doğusundaki, Menbiç'deki tehdidi
çözmenin yolu Türkiye'nin ABD ile dürüst, şeffaf ve açık bir şekilde,
birbirlerine karşı ne istediklerini anlatmaları ve çözümü beraberce
aramalarıdır. Bunun dışında da başka bir yolu yoktur" dedi. Sanki
başka bir alemde yaşıyor!
Konuşarak ABD'den
yeni ne öğreneceğiz? ABD'nin ne istediğini hala anlayamadınız mı? ABD'nin
talepleri ile Türkiye'nin yaşamsal çıkarlarının bağdaştırılabilir tarafı var
mı? Türkiye'nin yaşamsal çıkarlarının korunmasının yegane yolunun Şam yönetimi
ile işbirliği yapmak olduğunu görmüyor musunuz? Sorunu çözmek için ABD ile
müzakerenin dışında bir yol olmadığını söylemek aymazlık değilse nedir?
CHP yönetimi de
bölgesel projelere çanak tutuyor demek istemiyorum; ama, başka bir olasılık da
akla gelmiyor maalesef!