AKP
Genel başkanı Erdoğan geçenlerde yaptığı bir konuşmada “Marketlerde halkımı
sömürmeye devam edenler varsa hesabını sorarız,” diyerek tehdit etti.
Bu
cümle Türkiye’nin mali tarihini bilenleri yeni bir Milli Korunma Kanunu mu
geliyor diye düşündürür.
Türkiye
1956’dan itibaren aynen bugün olduğu gibi ekonomik durgunluk yaşarken politik
belirsizlik ve yavaş yavaş yükselen toplumsal muhalefeti susturmak için
Demokrat Parti iktidarı bütün gücünü seferber etmişti.
Muhalif
siyasetçiler, muhalif bilinen gazeteciler aynen bugün olduğu gibi ya ceza
evlerindeydi, ya da davalarla baskı altına alınmaya çalışılıyordu.
Tayyip
Bey’in marketleri suçlayan bu söylemi de Türkiye’nin mali tarihini iyi bilenlerde,
ekonomik kriz yaşayan Türkiye’de bunun tek
sorumlusu marketlermiş yani perakendecilermiş gibi gösterilerek aynen 1956 Haziran ayında piyasaları daha iyi takip
edebilmek ve karaborsacıları
cezalandırmayı da içeren Milli Korunma Kanunu benzeri bir yasanın tekrar
yürürlüğe sokulacağı endişesini yarattı.
Tayyip
bey’in söylemlerinden anlaşılıyor ki, ekonomi bu yıl içinde, damat beyin
söylemlerinin aksine toparlanamaz ise, polisiye
tedbirlerle düzeltilmeye çalışılacak.
Ekonomi polis önlemleri ile yönlendirilemez,
onun kendi kuralları vardır, o kurallar polisiye tedbirlerle aşılamaz. Yani
zaptiye kafası ile ekonomi idare edilemez.
Tarımı dışa bağımlı hale
getirenler ve buna 16 yıllık iktidarlarında bir çözüm bulamayanlar mutfaktaki
yangının tek sorumlusudurlar. Türkiye’de
tarımsal üretimde kullanılan gübrelerin yüzde 90’ı yurt dışından ithal
ediliyor. Zirai ilaç da öyle. Çiftçinin kullandığı mazotta en ufak bir destek
yok, lüks araba sahibi ile traktörünü çalıştırmaya çabalayan çiftçi, mazota
aynı bedeli ödüyor. Kurlardaki artış dışarıdan gelen gübre ve zirai ilaçların
fiyatlarını uçurdu. Bu elbette çiftçinin ürettiği ürünlerin fiyatlarına da yansıdı.
Malı üreticiden, tüketiciye
ulaştıran nakliyecinin taşıma ücretleri arttı, yani kurlardaki artış, nakliye fiyatlarına da yansıdı.
Daha
çok yakın bir zamanda çiftçilerin depoları basıldı. Böyle yapılınca soğan
fiyatlarının düşeceği zannedildi. Böyle olmadığı görüldü ve samandan sonra
soğan da ithal etmeye başladık.
Petrolde
dışa bağımlı ülkelerde petrol fiyatları arttığı sürece iğneden ipliğe bu her
şeyin fiyatına yansır. Buna bağırıp çağırarak engel olamazsınız.
Tayyip
beyin marketlere yönelik söyleminden çıkartılan sonuç, İkinci Dünya Savaşı
sırasında çıkartılan, hükümetlere, olağanüstü koşullarda fiyat saptama, özel
işletmelere el koyma, zorunlu
çalıştırma gibi araçlarla ekonomiye
doğrudan müdahale yetkisi veren Milli Korunma Kanunu benzeri bir yasadır. 1942
de kaldırılan yasa Demokrat Parti İktidarı tarafından Haziran
1956 da tekrar yürürlüğe konmuş ve fakat ülke ekonomisine hiçbir katkısı
olmadığı gibi karaborsayı da arttırmıştır.
Bu
bize polisiye tedbirlerle ekonominin idare edilemeyeceğini göstermiştir.
Tayyip
Erdoğan’ın marketlerle ilgili yaptığı çıkış, 10 Eylül 1960 da yürürlükten kaldırılan
Milli Korunma Kanuna dönüş mü endişesinin oluşmasına neden oluyor. Böyle
bir davranış AKP’nin savunuculuğunu yaptığı liberal ekonominin iflasının ilanı
olacağı gibi, yabancı sermayeyi, yatırımcıyı da kaçırır.
Demokrat
Partide liberal ekonominin şampiyonluğunu yaparak iktidara gelmiş ve fakat
ekonomideki hesapsız davranışları, onu bu yoldan çıkartmıştı. Aynı şey AKP
İktidarı içinde artık görülür hale geldi.