Bir ülkede yargı bağımsızlığı ortadan
kalkar, savcılar ve hakimlerin tüm mesleki kariyerleri muktedirin iki dudağının
arasında olursa, sinema ve dizi oyuncusu Deniz Çakır olayında olduğu gibi
trajik komik olaylar yaşanır.
Geçtiğimiz haftanın gündem değiştirmeye
yönelik en komik olayı, bir grup “türbanlı” hanımın içki satışının yapıldığı bir
cafe barda, dizi ve sinema oyuncusu Deniz Çakır’ın, bu “Türbanlı” hanımlara
“sizde Suudi Arabistan’a gidin” dediği iddiasıyla aradan birkaç gün geçtikten sonra savcılığa
başvurmaları üzerine, savcılık hiç vakit geçirmeden Deniz Çakır hakkında halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçlamasıyla”
soruşturma açmış.
Bu olayın, yeni bir “Kabataş yalanı” yaratma
çabası olduğu anlaşılıyor. Olayın yaşandığı yerdeki görgü tanığı garson, “Anlatılan doğru değil” demiş.
Bu olayın
magazinsel tarafı, ama asıl üstünde durulması gereken nokta, bir insana “Suudi
Arabistan’a git “ demenin nasıl bir suç oluşturduğudur.
Suudi
Arabistan Birleşmiş Milletler üyesi bir devlettir. Hatta o kadar muteber bir
dostumuz ülkedir ki, İstanbul Başkonsolosluğunda “Cinayet işlenmiş” yani ağır suç işlenmiş, bu ülkenin
Başkonsolosu’nun elini kolunu sallayarak ülkeyi terk etmesine göz yumulmuştur.
Ayrıca
taraflar arasında yaşandığı ileri sürülen tartışma, yüz yüze olmuştur. Medya
üzerinden geniş kitlelere ulaşacak şekilde de yaşanmamıştır.Eğer varsa bu
şikayetçi hanımlara yönelik bir söylem söz konusudur.
Burada, halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçunun değil, olsa olsa hakaret suçunun var olup
olmadığı tartışılabilinir.
Deniz
Çakır’ın ben doğru söylediğine inanıyorum zira “Kabataş Yalanından” sonra artık
bu kesimin söylediği sözler mahkeme kararına bağlanmadan inanmak mümkün değil.
Yandaşların
elinde en ufak bir delil olsa bunu günlerdir manşet yapıyor olurlardı.
Asıl üzerinde
durulması gereken nokta bu ihbarcı hanımlar, Recep Tayyip Erdoğan’ın dostluğuna
çok önem verdiği bir ülkeye hakaret etmişlerdir.
Savcı da bu
hanımların Suudi Arabistan’ı aşağılamalarına çanak tutmuştur. Bu savcı ihbarcı
hanımlara “Sizde Amerika Birleşik Devletlerine” gidin dendiği iddia edilse aynı
davayı açacak mıydı ya da açmaya cesaret edebilir miydi?
Aslında
ülkede son günlerde yaşanan hukuk ihlallerinin temel nedeni, Deniz Çakır
olayında olduğu gibi önce mağduriyet yaratıp bunun arkasına sığınmak, Sözcü
yazarlarına yapıldığı gibi sonra her
muhalif sesi baskı ile susturmaya çalışmak.
Bence asıl
skandal, Suudi Arabistan Büyükelçisi Dışişleri Bakanlığı’na bir nota verip,
ülkenizin bir savcısı benim devletimi aşağılamıştır derse ne yaparız.
Bürokratların
siyasal iktidara yaranmak için bir adım atarken daha geniş düşünmeleri gerekir.
Nitekim
yıllar evvel Polatlı’da iki turist ırmakta çıplak yüzerken, kendilerin seyreden
bir vatandaş tarafından katledilmişlerdi.
Sanık kendince
kendisini kurtarmak için ben onları Rus zannettim diye savunma yapınca zamanın
Rus Büyükelçisi “ Biz dost değil miyiz diye notayı dayamıştı.