Demokrasi ortaya sadece bir sandık konulduğu
zaman gerçekleşmez. Demokrasi bir kültür meselesidir, onu içine sindirebilmek
meselesidir.
Hepimiz daima parti genel başkanlarının
mütehakkim tutumlarından rahatsız oluruz.
Türkiye’de demokrasinin yeşermesini, kök
salmasını toplumu rahatlatmasını istiyorsak, önce demokrasiyi mensubu olduğumuz
partilerin içinde sağlamalıyız.
Bugün muhalefet partileri haklı olarak Türkiye’de tek adam rejimi
olduğunu söyleyip duruyorlar. Tabii tek adam rejimi sadece ülke de, AKP’de değil, özellikle ana muhalefet partisinde de
tek adam rejimi söz konusu.
Ekmelettin İhsanoğlu deneyi yaşamış bir
partinin Cumhurbaşkanı adayını belirlerken, aday belirleme yöntemi konusunda, çok
dikkatli olması gerekirdi.
Cumhurbaşkanı adayı belirlemek çok ciddi bir
iştir.İmkan olsa da bu konu Kurultay da tartışılabilseydi, en azından seçim
yöntemini Kurultay belirleseydi. Hatta tüm partililer belirleyebilseydi.
Nitekim 2011'de yapılan Fransa Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday belirlemek
üzere Fransız Sosyalist Parti üyeleri 20 Ekim 2011'de sandık başına gittiler.
Oylamaya 3 milyon üye katıldı. Aday adayları arasından François Hollande
oyların % 56'sını alarak başkan adayı odu ve daha sonra Fransa Cumhurbaşkanı
seçildi.
Keşke
Cumhuriyet Halk Partisi de adayını bu yöntemle belirleseydi de Türkiye’ye
demokrasi dersi verebilseydi, ama maalesef böyle yapılmadığı gibi, ne Kurultay ne de ondan sonra en yetkili kurul olan Parti Meclisi
adayı veya aday belirleme yöntemini tespit etmedi.
Her ne kadar uyum yasaları saçma sapan bir
kural getirerek, Cumhurbaşkanı adayını belirlemek yetkisini Partilerin Türkiye
Büyük Millet Meclis Gruplarına vermiş ise de tabii bu durum Kurultayın ya da Parti
Meclisinin Türkiye Büyük Millet Meclis Grubuna telkinde bulunmasına engel
değildir.Bu yapılabilinirdi. Ama maalesef Cumhurbaşkanı adayını belirleme
yetkisi Genel Başkanın şahsına verildi.
O da Cumhurbaşkanı adayını açıklamayı son
güne bıraktı.
Aday, Ekmelettin İhsanoğlu olayında olduğu
gibi gene Cumhuriyet Halk Partililerin içlerine sindiremedikleri bir aday
olursa ne meclis grubundan, ne Parti Meclisi üyelerinden Milletvekili listeleri
belli oluncaya kadar hiçbir aykırı ses çıkmayacaktır. Bu sessiz kalan
arkadaşlar, listeler belli olup da , listede olmadıklarını görünce isyan
edeceklerdir.
O zaman doğruları haykıracaklardır. Sayın Kemal Anadol’un muhteşem bir
milletvekili tarifi var.”İstisnaları olmakla beraber, doğruları ‘eski’ olduğu
zaman söyleyen insana milletvekili denir” diye.
İşte bu arkadaşlarımız o zaman yapılanın
yani Cumhurbaşkanı adayını tek adamın seçmesinin ne kadar yanlış olduğunu
haykıracaklardır. Ama doğruyu “eski milletvekili” olduğu zaman
söyleyeceklerdir.
Tek adamlığa karşı çıkıyorsak, devleti de,
partiyi de tek adamın yönetmesine karşı çıkmamız gerekmektedir.
Demokratik kurallar geçerli olacaksa, bunu
sadece karşısında bulunduğumuz partilerden beklemek yanlışların en büyüğü olur.
Kendimiz de demokrasi kurallarına bağlı olmak, çok sesliliği içimize sindirmek
zorundayız.
Anayasamızda her ne kadar “Siyasi partiler demokratik siyasi hayatın
vaz geçilmez unsurudur” diyorsa da o, Anayasamızda sadece şiirsel bir
ifadedir, o kadar. Aslında biz tek adam rejimini çok severiz.