Siyasi yaşamımızda maalesef yalan söylemek
vaka i adi yeden oldu.
İktidar partisi mensupları bazen o kadar
yalan söylüyorlar ki, komik durumlara düşüyorlar.
Örneğin biri televizyonlara çıkıp geniş halk
kitleleri tarafından seçim yatırımı olarak nitelenen vergi affı, imar affı,
emekliye ikramiye gibi konuların üstünde uzun zamandır çalışıldığını ama şimdi,
bugünlerde hayata geçirilebildiğini söylüyor.
Ya da ekonominin aslında çok güçlü olduğunu
ama iktidarı daha doğrusu Tayyip Erdoğan’ı düşürmek isteyen 15 Temmuzda bunda
başarı sağlayamayan dış mihrakların Türk
ekonomisine karşı tezgah kurduklarını söyleyebiliyor.
Siyasetçilerin, liderlerin kendi vatandaşlarına söyledikleri bu tür
yalanlar, ülke içersindeki politik ve sosyal hayatı yozlaştırmaya
başlar.Çünkü siz bu yalanı istediğiniz kadar tekrar edin elinizdeki medya gücü
ile bunu devamlı yayın , bunun iktidarlara hiç faydası olmaz.
Bu yöntem belki Hitler Almanya’sında işe
yaramış olabilir,ama sosyal medyanın bu
kadar geliştiği bir dünya da artık bunun bir faydası olmuyor.
40 yaş altı kuşak dünyayı ve de Türkiye’yi
sosyal medyadan takip ediyor.
Bu nedenle devamlı olarak gerçekleri
çarpıtmak siyasi iktidarlara bir yarar sağlamıyor.Tam aksine gerçekleri
çarpıtmak, yalan söylemek, bu gün
ülkemizde olduğu gibi, çok yaygınlaşırsa bu durum halkın demokrasiye olan
inancını kaybetmesine ve istenmeyen bir şekilde anti demokratik yönetimlere
heveslenmesine yol açar.
Yalan söyleyen siyasetçiler, liderler belki
günü kurtarabilirler ama sonunda bu sistem çöktüğü zaman altında kendileri kalırlar.
Dürüst hiçbir ekonomist, ülke ekonomisinin
iyiye gittiğini söyleyemezken, ithalat rakamlarında ki artışı saklayarak sadece
ihracat rakamlarındaki artışı başarı olarak sunulursa, aynen iktidar
mensuplarının olduğu gibi alay konusu olunulur.
Muhalif bir adayın röportajının yayınlanmasını istediğiniz kadar yasaklayın, yandaşınız
Tvlerde bunların yayınlanmasını sorun edinin,bu haberin sosyal medyada
yayılmasını durduramayacağınız için bunun doğuracağı menfi etki, röportaj yayınlansaydı yaratacağı
etkiden çok daha fazla olur.
Artık iktidarın sonun geldiği, bir hukuk
ayıbı olan, gizli oy açık sayım kuralını ihlal eden ilçe
seçim kurulları önünde TBMM de grubu olmayan parti adaylarının 100.000 imza toplama skandalı, imzacılara
yönelik, FETO’cu soruşturması yapılsın tehdidine rağmen etki yaratmadı, hatta ters tepti
100.000 ler ilk günden ilçe seçim kurullarına koşmasından belli oldu, ki bu
koşanlara kumanya yoktu, yevmiye yoktu, bedava taşıma yoktu, bu kişilerde sadece AKP iktidarından kurtulma arzusu vardı.
Bütün bunlar gösteriyor ki, yalan
propaganda, hayali yurt içi ve dışı düşman yaratmalar artık etkili olmuyor.
Kendi çocuklarını askere göndermeyenlerin
üstlerine asker parkası giyip şov yapmaları aynı konu da muhalefet liderlerine
çamur atmaları da artık etkili olmuyor. Demek ki; yalan, tehdit artık Türk
toplumunu etkilemiyor
Totaliter rejimler, tek adam rejimleri her
zaman bir düşmana ihtiyaç duyarlar. Örneğin Sovyetler muhaliflerini “sınıf
düşmanı” olarak damgalardı. Tayyip Erdoğan ve yandaşları da tüm muhaliflerini,
bir zamanlar kucak kucağa olduğu, FETO’cu olmakla itham ediyorlar.
Bana göre Tayyip Bey’in karşısında aday
olanların, demokrasiye aşık bu ülke evlatlarına karşı bir borçları vardır. O da
“devri sabık” yaratıp, 16 senenin
bütün yolsuzluklarının hesabını, bağımsız
ve tarafsız bir yargı önünde
soracaklarını ilan etmeli ve bunu da muhakkak yerine getirmelidirler.
Nitekim, Yalova mitinginde Muharrem İnce
bunu söyledi.
Bu söylediğini yaparsa Türk demokrasisine en büyük hizmeti
yapmış olur. İnsanların kendisine kayık alamadığı bir düzende nasıl gemicik sahibi olunduğu gerçeğini halka
göstermiş olur.
Tabii
bunu bütün diğer adaylarında dile getirmesi lazım.
Böyle yaparlarsa çalanın çaldığının yanında kar kalmadığını halka
gösterirler.