Genç bir yazar olan Nihan Ertem, olayları
yaşayanlarla konuşup doğruları kâğıda döküp bir döneme ışık tutarken, asıl
önemlisi yarın o günleri araştıracak tarihçilere kaynak bırakmış “Mozaik”isimli
kitabında. Gelecekle ilgili tasvir de çok hoş olmuş “Mozaik” bugünlerde
bazılarının saldırmaya cesaret ettiği, Kıbrıs fatihi, Türk siyasi yaşamının “KARAOĞLANI” Bülent Ecevit’i anlatıyor.
Bazı günümüz siyasilerinin çok yabancı
olduğu nezaketi Türk siyasi hayatına
sokan, bunu yaparken de gerçek bir burjuva olmasına rağmen oldukça mütevazi
yaşayan, görgüsüzce debdebeden uzak duran bir siyasi kişiliği anlatıyor.
Uluslararası ilişkilerde hiç sokak ağzı
kullanmadan da Türk insanının yararlarının korunabileceğini dosta düşmana
gösteren Bülent Ecevit’i anlatıyor.
O nedenle Mozaik’in okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Eline
sağlık Nihan.
Çok bilinmeyen bir deyişiyle “siyasetçi
gelecek seçimi, devlet adamı gelecek kuşağı düşünür” sözünü kendisi için bir yaşam felsefesi haline
getirmiştir.
Siyaset arenası gelecek kuşağa güzel bir yarın bırakabilmek
için sadece bir araçtı onun için.
Siyasi yaşamında hapishane de vardı onun,
yasaklı olduğu 12 Eylül döneminde hapise de girmişti.
Bir keresinde Cezaevine girmeden yabancı
basına verdiği son demeçte, “Ben
özgürlüğü beynimde hapishaneye taşıyorum. Dışarıda bir mahpus gibi yaşamaktansa
içeride özgür bir insan olarak yaşamayı yeğlerim” demişti.
Olağanüstü dönem geçtikten sonra hiçbir gün
hapishane günlerini siyasi yaşamda istismar konusu yapmadı.
“MOZAİKDE
” bulacağınız ve onu çok etkileyen ve üzen konulardan biri de anayasanın
askeri rejim tarafından askıya alındığı günlerde yargıçlardan bir tepki
gelmemesiydi.
Hapishane de, hapishane arkadaşıyla aralarında
geçen bir konuşmada, arkadaşı rahmetli
Ecevit’e “Bugünkü gazetelerde
Pakistan’daki dikta rejimine tepki gösteren hakimlerin istifa haberlerini
okudunuz mu Başkanım”
“Evet,
okumaz mıyım! Pakistan sömürgecilikten yeni kurtulduğu halde hakimler bu tepkiyi
gösteriyor. Fakat bizde bu tepkiyi gösterebilen tek bir hakim çıkıyor mu? İşte
buna kahroluyorum.”
Diyor. Aslına bakarsanız 12 Eylül rejiminden bu yana nerdeyse kırk yıl geçmiş,
ama biz bir adım ilerlememişiz.
Yani “bu ülke aydınlarının ihanetine uğramıştır”
lafı 1960 larda söylendiği zamanda
doğruymuş, bu günde.
Bu ülke de yasaklar hep oldu, ayrıca
yasaklarda siyasi yasakları beraberinde getirir.
Kitap da bir başka diyalog daha yer alıyor.
Bu diyalog 27 mayıs 1960 dan bu tarafa 57 yıl geçmiş olsa da, Türkiye insan
haklarına dayalı, demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla oturduğu, düşünce
suçunun olmadığı bir ülke olmalıydı
ama maalesef biz bunu gerçekleştiremedik.
İşte bakın bundan yaklaşık on sene önce ceza
evinde aynı koğuşta yatan Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’ın konuşmaları
“Hükümetlerin
en kötüsü, suçsuzu korkutandı. Demiş Beydaba” demiş Tuncay Mustafa‘ya
“Doğrudur
da Nereden geldi aklına”
Tuncay yanındaki sandalyede oturup kendisi
gibi kitap okuyan Mustafa’ya dönerek, “ Şu
elimdeki kitap, M.Ö yaşamış düşünür ve yazarları tanıtıyor da. Ne enteresan
değil mi?”
“Ne
kardeşim?”
“O
dönemde düşünür, bilge yazar bulabilmek?
Kaç yüzyıl öncesi be!”
Mustafa elindeki kitaptan gözlerini ayırarak
konuşmaya başladı
“Yaa,
değil mi? O zamanlarda hükümet, adalet
suç ve ceza kavramı.. Gerçekten enteresan”
Kitapta bu ve benzeri daha bir çok çarpıcı
ve bilgilere ulaşacaksınız.Türkiye’nin nereden gelip nereye gittiğine ya da
gitmesi gerektiğine kafa yoranların
muhakkak okuması gereken bir kitap “MOZAİK”
Nihan Ertem tarafından kaleme alınmış. “Siyah Beyaz” tarafından basılmış ve
yarınlarda o günleri yazacak tarihçilere önemli bir kaynak. O nedenle okunması
gereken bir kitap. Eline sağlık Nihan.