30 Ekim 2017 Pazartesi

HAYAT TARZI


 Çok tehlikeli bir kavram olan "Hayat tarzı"  siyasi lügatimize bilinçli olarak AKP tarafından sokuldu.
CHP Genel Başkanı 21 Ekim günü İstanbul'da vaizlerle toplantı yaptı ve o toplantıda, daha önce de sıkça söylediği, "her kesimin hayat tarzının güvencesi CHP'dir" sözünü tekrarladı.
Hatırlanacağı üzere “Türban sorununu biz çözeriz” sözünden sonra türbanın ana okullarına kadar girdiği göz önüne alındığında, “Herkesin hayat tarzının güvencesi CHP’dir” sözünün de çok tehlikeli ve istismara müsait olduğudur. Bu ülkeyi çok hukukluluğa kadar götürür. 
Ülkenin sürekli kaşınarak belirgin hale getirilen etnik, mezhepsel, siyasal ve sosyolojik çok sayıda fay hattı üzerinden bölünmesi yetmiyormuş gibi, toplum, "hayat tarzı" kavramı üzerinden de ayrıştırılıyor ya da ayrıştırılmak isteniyor.
Yaygın anlayışa göre, "hayat tarzı", bir kesim için türban takma, namaz kılma, oruç tutma vb. dinsel tavır ve davranışlardan; diğer bir kesim için ise, kadınların başlarının açık olması, istendiği zaman alkollü içki tüketilmesi vb. özgürlüklerden ibaret sığ bir kavramdır. 
Oysa, dinciler için bu kavram derin bir anlam taşıyor. Dinci kesim, "hayat tarzı" kavramını, ceza hukukunu, aile hukukunu, miras hukukunu, ticaret hukukunu da içeren ve bütün bireylere ayırım gözetmeden uygulanan laik hukuk düzenini dönüştürme amacıyla, yani çok hukukluluğa geçiş yolunu açmak için  bir tuzak olarak kullanıyor. 
AKP'nin amacını doğru okuyamayan  CHP  sözcüleri ise, bu sığ değerlendirmeye kendilerini kaptırmışlar, "insanların hayat tarzına saygılıyız. Herkes inancına göre yaşamakta özgürdür" sözünü, hiçbir kayıt koymadan, ucu açık olarak, ülkeyi çok hukukluluğa kadar götürecek  şekilde  kullanıyorlar. Böylece,  türbanda olduğu gibi AKP'nin   tuzağına  düşüyorlar. 
Hatırlanacaktır, "Herkes istediği hukuk düzeninde yaşasın" lafı geçmişte Erbakan tarafından sıkça söylenmiştir. Bu, her bireyin istediği dini cemaatin kurallarına göre yaşaması, eğitim görmesi ve ölmesi -yani çok hukukluluk- demektir. Çok hukukluluk, aslında, son durak yolunda bir ara istasyondur. Son durak, şeriat kurallarının toplumda egemen kılınmasıdır.
Müftülere/imamlara nikah kıyma izni verilmesi, eğitimde diyanetle, vakıf ve cemaatlerle protokollere dayanan resmi işbirliği tesis edilmesi, İmam Hatip Liselerinin  ve denetimsiz Kuran kurslarının yaygınlaştırılması gibi örnekler AKP'nin "hayat tarzı" kavramının içini doldurmak için atılmış adımlardır. Erdoğan'ın sıkça söylediği "katili affetmek devletin işi değildir, maktulün ailesinin işidir. Onun da olması inşallah yakındır" lafını da bu çerçeveye koymak gerekir. Zira bu söylem şer’i hukukun bir kuralıdır.
Hayat tarzının güvencesi koşulsuz olarak CHP ise, müftü nikahına karşı çıkılmasının inandırıcı tarafı olabilir mi? Müftü nikahı da bazılarının "hayat tarzı" dır.
CHP'nin aymazlığı sürdüğü müddetçe, AKP'nin adımlarının devamı gelecektir. Uyanıldığına ilişkin bir işaret ise maalesef yoktur.
"Vaizlerle toplantı" ayrı bir alem.
Gazetelerin yazdığına göre, Kılıçdaroğlu o toplantıda,  CHP'nin dine karşı olmadığını, muhafazakar insanların kendilerinden çekinmemesi gerektiğini anlatmış. Basının bildirdiğine göre dini çevrelerle toplantılar sürdürülecekmiş. Bu davranış bir devlet adamının davranışı değil;bir sonraki seçimleri düşünen bir siyasetçinin davranışıdır.
CHP’nin yönetici kadroları, muhafazakar kesimlere şirin görünme gayretinin, parti kadrolarının dincilere açılmasının bir fayda sağlamadığını bunca seçim yenilgisinden sonra dahi anlamamışlar ki, hala  savunma konumunu sürdürüyorlar. 
Bölgemizde ve ülkemizde olanları örnek göstererek, laikliğin siyasal, hukuksal ve toplumsal hayattaki önemini halka anlatmaktan ısrarla kaçınıyor. 
CHP'nin mevcut yönetiminin popülist yaklaşımları Türkiye'ye çok zarar verdi, veriyor.
CHP’nin tarihinde popülizm yoktur, CHP’yi ve Cumhuriyeti kuranlar olaylara popülist yaklaşsalardı, o muhteşem devrimleri yapamazlar
dı.