Çok tehlikeli
bir kavram olan "Hayat tarzı" siyasi
lügatimize bilinçli olarak AKP tarafından sokuldu.
CHP Genel Başkanı 21 Ekim günü İstanbul'da
vaizlerle toplantı yaptı ve o toplantıda, daha önce de sıkça söylediği, "her
kesimin hayat tarzının güvencesi CHP'dir" sözünü tekrarladı.
Hatırlanacağı üzere “Türban sorununu biz çözeriz” sözünden sonra türbanın ana okullarına
kadar girdiği göz önüne alındığında, “Herkesin
hayat tarzının güvencesi CHP’dir” sözünün de çok tehlikeli ve istismara
müsait olduğudur. Bu ülkeyi çok hukukluluğa kadar götürür.
Ülkenin sürekli kaşınarak belirgin hale getirilen
etnik, mezhepsel, siyasal ve sosyolojik çok sayıda fay hattı üzerinden
bölünmesi yetmiyormuş gibi, toplum, "hayat tarzı" kavramı üzerinden
de ayrıştırılıyor ya da ayrıştırılmak isteniyor.
Yaygın anlayışa göre, "hayat tarzı", bir
kesim için türban takma, namaz kılma, oruç tutma vb. dinsel tavır ve
davranışlardan; diğer bir kesim için ise, kadınların başlarının açık olması,
istendiği zaman alkollü içki tüketilmesi vb. özgürlüklerden ibaret sığ bir
kavramdır.
Oysa, dinciler için bu kavram derin bir anlam taşıyor.
Dinci kesim, "hayat tarzı" kavramını, ceza hukukunu, aile hukukunu,
miras hukukunu, ticaret hukukunu da içeren ve bütün bireylere ayırım gözetmeden
uygulanan laik hukuk düzenini dönüştürme amacıyla, yani çok hukukluluğa geçiş
yolunu açmak için bir tuzak olarak
kullanıyor.
AKP'nin amacını doğru okuyamayan CHP
sözcüleri ise, bu sığ değerlendirmeye kendilerini kaptırmışlar, "insanların
hayat tarzına saygılıyız. Herkes inancına göre yaşamakta özgürdür"
sözünü, hiçbir kayıt koymadan, ucu açık olarak, ülkeyi çok hukukluluğa kadar götürecek şekilde
kullanıyorlar. Böylece, türbanda
olduğu gibi AKP'nin tuzağına düşüyorlar.
Hatırlanacaktır, "Herkes
istediği hukuk düzeninde yaşasın" lafı geçmişte Erbakan tarafından sıkça
söylenmiştir. Bu, her bireyin istediği dini cemaatin kurallarına göre yaşaması,
eğitim görmesi ve ölmesi -yani çok hukukluluk- demektir. Çok hukukluluk, aslında, son durak yolunda bir ara
istasyondur. Son durak, şeriat kurallarının toplumda egemen kılınmasıdır.
Müftülere/imamlara nikah kıyma izni verilmesi,
eğitimde diyanetle, vakıf ve cemaatlerle protokollere dayanan resmi işbirliği
tesis edilmesi, İmam Hatip Liselerinin ve denetimsiz Kuran kurslarının
yaygınlaştırılması gibi örnekler AKP'nin "hayat tarzı" kavramının
içini doldurmak için atılmış adımlardır. Erdoğan'ın sıkça
söylediği "katili affetmek devletin işi değildir, maktulün
ailesinin işidir. Onun da olması inşallah yakındır" lafını da bu
çerçeveye koymak gerekir. Zira bu söylem şer’i hukukun bir kuralıdır.
Hayat tarzının güvencesi koşulsuz olarak
CHP ise, müftü nikahına karşı çıkılmasının inandırıcı tarafı olabilir mi? Müftü
nikahı da bazılarının "hayat tarzı" dır.
CHP'nin aymazlığı sürdüğü müddetçe, AKP'nin
adımlarının devamı gelecektir. Uyanıldığına ilişkin bir işaret ise maalesef
yoktur.
"Vaizlerle toplantı" ayrı bir
alem.
Gazetelerin yazdığına göre, Kılıçdaroğlu o
toplantıda, CHP'nin dine karşı olmadığını, muhafazakar insanların
kendilerinden çekinmemesi gerektiğini anlatmış. Basının bildirdiğine göre
dini çevrelerle toplantılar sürdürülecekmiş. Bu davranış bir devlet
adamının davranışı değil;bir sonraki seçimleri düşünen bir siyasetçinin
davranışıdır.
CHP’nin yönetici kadroları, muhafazakar
kesimlere şirin görünme gayretinin, parti kadrolarının dincilere açılmasının
bir fayda sağlamadığını bunca seçim yenilgisinden sonra
dahi anlamamışlar ki, hala savunma
konumunu sürdürüyorlar.
Bölgemizde ve ülkemizde olanları örnek
göstererek, laikliğin siyasal, hukuksal ve toplumsal hayattaki önemini halka
anlatmaktan ısrarla kaçınıyor.
CHP'nin mevcut yönetiminin popülist
yaklaşımları Türkiye'ye çok zarar verdi, veriyor.
CHP’nin tarihinde popülizm yoktur, CHP’yi
ve Cumhuriyeti kuranlar olaylara popülist yaklaşsalardı, o muhteşem devrimleri
yapamazlar
dı.