TBMM'nin açıldığı gün ile ilgili olarak Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan'ın odasında çekilmiş ibretlik "devlet
fotoğrafı" vardı.Aslında “parti devleti” fotoğrafı demek daha doğru olur. Demokrasilerde
öyle fotoğraf olmaz. "Millet"i temsil eden parlamento başkanı
kendisine, "memur" muamelesi yapılmasına izin vermez. "Bağımsız
yargı"nın başkanları, gerçekten yargının bağımsız olduğuna inanıyorlarsa siyasilerle
sohbet toplantılarına katılmazlar, devlet başkanının önünde öyle el pençe divan
oturmazlar.
Ama maalesef bizim ülkemizde Anayasaya göre bağımsız
olan yargının en tepesindeki kişiler, Cumhurbaşkanı’nın önünde cüppelerinde
olmayan düğmelerini önlerini iliklemek için
ararlar, hatta Cumhurbaşkanı ile çay toplama gösterisine bile
katılırlar.
Tarafsızlıklarını yitirme partili Cumhurbaşkanına
yaranma pahasına ülkenin ana muhalefet
partisine saygısızca saldırırlar. Bunu yaparken de, ana muhalefet partisinin
açtığı davalarda, davayı kabul eden meslektaşlarını da karaladıklarını
düşünmezler.
Kendisinden ya da şimdilerde bugün ülkeyi
yönetenlerden başka hiçbir aklı selim sahibi insan o yargıçların tarafsızlığı
hakkında tek kelime etmemiştir/ edememiştir.
Neyse, yüksek yargının başkanlarının hali zaten herkes
tarafından biliniyor, ben başka bir şeye takıldım.
Hatırlanacağı üzere o resimde CHP Genel Başkanı yoktu,
TBMM Başkanı: "Kılıçdaroğlu'nu davet ettik, başka randevusu vardı"
demişti. Bunun üzerine de Kılıçdaroğlu gerçeği
dile getirerek "davet almadım, TBMM
Başkanına yalan söylemek yakışmıyor" şeklinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı’na layık
olduğu cevabı vermişti.
Tabii burada insanın aklına şu soru geliyor, davet
edilse idi gidip o ibretlik fotoğrafın parçası olacak mıydı?
Aslında
Kılıçdaroğlu “ Davet almadım,” dedikten sonra "davet edilseydim de
demokrasiyle, yargı bağımsızlığı ile bağdaşmayan o toplantı için yapılan davete icabet etmezdim" demesi gerekirdi.
Partili Cumhurbaşkanı yüksek yargı organlarının
başkanlarına, Meclis Başkanı’na ve
toplantıya katılan diğerlerine mahiyetindeki memur muamelesi yapıyor, sizler
Cumhurbaşkanı’nın memurları değilsiniz. Sizler anayasanın 9. Maddesine
göre egemenliğin asıl sahibi olan Türk
Milleti adına hüküm veren kurumların başısınız diye tepki vermesi gerekirdi.
Bu tepki verilemeyince "lider" olunamıyor.
Bu fotoğraf aklımıza Amerika Birleşik Devletleri
Temsilciler meclisinde, Amerikan Başkanı’nın yaptığı bir konuşma sonrasında
temsilciler Başkanı kimi ayağa kalkarak kimisi de oturarak alkışlarken, protokol gereği orada bulunan Amerikan
yüksek mahkemesi üyelerinin olayı
tepkisiz seyir ettiklerini gösteren fotoğrafı
getirdi.
Belki içlerinden
Başkanı’nın yaptığı konuşmayı beğenenler de olmuştur, ama onlar, tarafsız olmaları gerektiğinin
bilincinde oldukları için bir tepki vermiyorlardı.
Sayın Kılıçdaroğlu, tarafsız olması gereken ve Cumhuriyet
Halk Partisine çirkin şekilde saldıran Danıştay Başkanı’nın da maalesef Adli yıl açılışında elini sıkmıştı.
Lider olabilmek için, gereken tepkiyi gereken zaman ve yerde vermek gerekir. Bu
nedenle tarafsız olması gereken Danıştay Başkanının elini sıkmayacaktı ve
basına da bunun gerekçesinin Danıştay Başkanının Cumhuriyet Halk Partisine
yaptığı haksız ve çirkin saldırı olduğunu
anlatacaktı.
Şartları iyi kullanan insanlar lider olabilirler. Örnek
mi arıyorsunuz işte İsmet Paşa’nın Lozan’daki davranışı.
Lozan'ın
açılış törenin yapıldığı gazinoya gelen İsmet Paşa, salonda Türk delegasyonu
başkanı olarak kendisine öteki heyet başkanlarına oranla daha küçük bir
koltuğun ayrıldığını görünce bunun nedenini sormuştu. Aynı boyutta başka
bir koltuk bulunamadığı gibi komik bir
yanıt verilince, 'Bulunduğu zaman salona girerim' diye tepki göstermişti.
Onun bu
çıkışı etkili olmuş çok geçmeden aynı boyutta bir koltuk bulunup yerine
konulmuştu. Yani şartları iyi kullanarak, muhataplarına ilk dersi vermişti.
.