Takim oyunlarında bir tabir vardır,takım çok
kötü oynadığı zaman “tel tel döküldü” denir.
AKP iktidarının uyguladığı dış politikada
işte böyle tel tel dökülüyor.Elbette bunun çeşitli nedenleri vardır ama en
önemlilerinden iki tanesi,ilki dış politikaya şekil veren Tayyip Erdoğan’ın
tarih ve uluslar arası ilişkiler konularında bilgisinin yetersiz olması, ikincisi ise
meslek olmanın ötesinde bir sanat olan diplomasinin ustalarını yani Tayyip
beyin deyişiyle “monşerleri” yanından uzaklaştırmasıdır.
Türk diplomasisinin Osmanlıdan bu tarafa
yerleşmiş güçlü bir geleneği vardır. Bunu bilen akıllı siyasetçiler,
uluslararası ilişkilerde, Tayyip bey tarafından “Monşerler” diye küçümsenen
diplomatları yanlarından hiç eksik etmezlerdi.
Eğer Tayyip bey bu monşerleri yanından
uzaklaştırmasa, bir taraftan Irak’ın toprak bütünlüğünü savunur görünürken, bir
taraftan da Barzani’nin sırtını sıvazlayarak, Kuzey Irak’ta Kürtlerin
bağımsızlığını savunmazdı.Bunun Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehlikeye
düşüreceğini kendisine anlatırlardı.
Kuzey Irak’ta soydaşlarımız Türkmenlerin
hakları, can ve mal güvenlikleri savunulmadı. Hatta soydaşlarımız arasında bile
Sünni Şii ayrımcılığı yapıldı.
Nitekim, Tayyip Erdoğan’ın bu yanlış
tutumundan ötürü, Irak merkezi yönetimi Türk işadamlarını kara listeye alıp,
ihalelerden dışlıyordu. Ayrıca da Türkiye’yi Irak’ın içişlerine karışarak
mezhepçilik yapmakla da suçluyor.
Tayyip Erdoğan dış politika konusunda,yanına
derinliği kendisinden menkul Ahmet
Davutoğlu gibi bir adamı değil de, o beğenmediği monşerleri alsaydı, Arapların, Arap olmayan bir milletin, Arap aleminin lideri
olmasını içlerine sindiremeyeceklerini, kendisine anlatırlar o da İslam dünyası
lideri olma ham hayalinden vaz geçerdi.
O monşerlere danışarak, dış politikayı
şekillendirseydi, Suriye’de Amerika istiyor diye Esad karşıtlarına her türlü
desteği vererek Suriye bataklığına sürüklenmezdi.
Suriye’de Esad Karşıtlarını desteklerken o
monşerlere danışsaydı,”Suriye bizim içişimiz” diyerek, komşuluk ilişkilerini ve
uluslararası hukuku yok saymazdı. Arapların
kendi içlerinde birbirlerini yerken, buna dışarıdan, Arap olmayan bir
başka unsurun müdahalesinden de
hoşlanmayacaklarını kendisine anlatırlardı. Ona Cumhuriyeti kuranların “komşular arası ihtilaflarda taraf
olunmamamsı ve Arapların içişlerine
karışılmaması” yolundaki ve AKP iktidara gelinceye kadar Türkiye
Cumhuriyeti’nin geleneksel dış politikasına sıkı sıkıya bağlı kalmasını öğütlerlerdi.
Nitekim, iki komşumuz İran ve Irak arasındaki savaşta Türkiye’nin nasıl bir
aktif tarafsızlık uygulayıp başarılı
olduğunu anlatırlardı.
Dün Esad gitsin diye siyaset üretirken,
şimdi Suriye’de İŞİD’e karşı Esad’a destek olan Rusya ve İran ile berber
hareket etmek, dış politikada ki, diğer bir büyük çelişki.
Irak’ın ve Suriye’nin Kuzeyindeki Kürtlere
destek verirken yani Amerika’nın istediği kukla bir Kürt devleti kurulması için
Amerika Birleşik Devletlerinin tetikçiliğini yaparken bunun Türkiye’nin toprak
bütünlüğünü tehlikeye düşüreceğini görememek büyük bir aymazlıktı.
“Ey Amerika, Ey Almanya” diye bağıracağına Yunanlıların Egedeniz’
indeki, 18 adet kayalık, adacık ve adayı işgal etmesine ses çıkartırdı.
Yunan Başbakanı’ nın Lozan’a aykırı bir şekilde Türk Karasuları ve Türk Toprakları üstünde
fantomla uçmasına tepki verirdi.
Tayyip Erdoğan iktidarına kadar hiçbir Yunan
Başbakanı böyle bir küstahlığa cesaret edememişti.
Ergenekon, balyoz ve benzeri kumpas davaları
ile AKP, FETO ve arkasındaki Amerika sayesinde Türk Ordusu kafeslenmiş ve
böylece caydırıcılığını kaybetmiş, moral motivasyonu çökertilmiştir.
İşte bu nedenledir ki Aleksis Çipras.
Türk Karasuları ve Türk toprakları üstünde savaş uçağı ile küstahça
uçabilmiştir.
AKP iktidarı döneminde yabancı diplomatlar
arasındaki yaygın inanç, bizim sadece üst perdeden konuşup ama herhangi bir
tepki vermeyeceğimizdir.
AKP iktidarı döneminde Irak, Suriye ve Ege
denizinde yaşadıklarımız, dahi Türk dış
politikasının tel tel döküldüğünü göstermektedir.