16 Nisan’da oylayacağımız Anayasa değişiklik
taslağı ile getirilmek istenen sisteme iktidar ve onun akıl verenleri, Dünya
Anayasa öğretisinde olmayan “cumhurbaşkanlığı
hükümet sistemi” diyorlar.
Tabii onların ne dediğinden ziyade ortaya
çıkan gerçeğin ne olduğuna bakmak lazım.
İlk zamanlar “tek adam” söyleminden rahatsız
oluyorlardı ve “Ne tek adamı” diyorlardı. Sonradan bunu kabul ettiler, kargaşa
olmasın, çok başlılık olmasın diye tek adamlığı kabul buyurdular.
Gerekçeleri de yalan üstüne kurulmuş “Sezer Ecevit
Anayasa fırlatma” olayıdır.
O tarihteki Milli Güvenlik Kurulu’nun asker
üyeleri konuşmadıkları için bu yalan daha o tarihten beri, değişik kişiler
tarafından değişik gerekçelerle maalesef
kullanılıyor.
Hangi gerekçeyle olursa olsun yasama,
yürütme ve yargı tek kişinin, yürütmenin elinde toplandığında, Anayasa
literatüründe bu tür birleşmelerin iki ismi vardır. Mutlak monarşi ve diktatörlük.
Mutlak monarşilerde kral, padişah, çar, üç
kuvvet dediğimiz, yürütme yasama ve yargıyı ellerinde tutarlar.
Bu sistemde kanun koymakla (kararname
çıkarmakta) bunları koymakla kalmaz bir de uygular.Bu arada uyuşmazlıkları da
çözer.
Elbette bütün bunları tek başına yapmazlar,
atadığı onun nam ve hesabına hareket
eden memurları vasıtasıyla yaparlar. Bu atananlar onun memurudurlar, sadece ona hesap veririler. İstediği zaman haklı
veya haksız onları işten atar, verdiği yetkileri geri alabilir, değiştirebilir.
Günümüzde Rus Çarlığı, Osmanlı İmparatorluğu
gibi saf bir mutlak monarşi kalmamıştır ama özenenleri bulunabilir.
Yürütme yasam ve yargı kuvvetinin tek
kişinin elinde toplandığı bir diğer sistem, diktatörlüktür.
Diktatörlük de aynen mutlak monarşi gibi,
yürütme, yasama ve yargının tek elde toplandığı bir rejimdir.
Tabii bu özellikleri nedeniyle demokrasiyle
uzaktan yakından ilgisi yoktur.
Ama bütün diktatörler, göstermelik seçimler
yaparlar. Örneğin Saddam’ın Irak’ın da, bir zamanlar ki “kardeşim Esad’ın”
Suriye’sinde olduğu gibi
Bu sistemde iktidarı elinde bulunduran kişi
veya grup kendisinin ne kadar demokrat olduğunu göstermek için, hani Binali
Bey’in tabiri ile YERSENİZ belli
dönemlerde seçimler, halk oylamaları da yaparlar.
Safsanız ya da okuma özürlü iseniz bunları
gerçekten seçim ya da halk oylaması zannedersiniz.
Ülkedeki basın o veya bu şekilde
bastırıldığı için hep tek yanlı yayın yaparlar. Her açtığınız TV de iktidar
sahibi veya onun bir işgüderi
istedikleri gibi konuşurlar.Onların yalan söyleme özgürlüğü vardır.
Bunlara karşı konuşacaksanız işiniz çok
zordur. Önce yerel yöneticiler ya salon, ya da güvenlik gerekçesiyle toplantıya
izin vermezler.İzin verildiğinde de
toplantılar basılıp dağıtılmaya çalışılır.
Ama sorarsanız herkes fikrini serbestçe
söyleyebiliyordur.
Diktatörlükler de, hukuk güvenliği ortadan kalktığı
için aydınlar üzerinde yaratılan korku iklimi ülkenin düşün hayatını felç eder.
Hukuk güvenliğinin kalmadığı ülkelerde bazı aydınlar
çok insani bir duygu olduğu için korkarlar ve korktukları içinde susarlar.
Kendisini yaşadığı topluma aydın diye
yutturan, bizdeki yetmez ama evetci gibiler ise çeşitli çıkarlar karşılığında susarlar.Çıkar
karşılığında susanlar son kullanma tarihleri dolduğunda kendilerini ya çalıştıkları
işlerden kovulmuş ya da cezaevi zindanlarında bulurlar.
Allahtan, dünya da aynen bizde Kemal Gözler gibi, Korkut Kanadoğlu gibi bazı
ilim adamları, kitaplar yazıp
fikirlerini söylemekten çekinmedikleri için insanlar aydınlanabilir.
Bu tür eserleri okumayı akıl eden siyasetçiler de hamaset yapmak
yerine doğru şeyler söyleyerek halkı aydınlatırlar.