31 Mart 2017 Cuma

HAMASET YERİNE DOĞRULARI SÖYLEMEK


16 Nisan’da oylayacağımız Anayasa değişiklik taslağı ile getirilmek istenen sisteme iktidar ve onun akıl verenleri, Dünya Anayasa öğretisinde olmayan “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” diyorlar.
Tabii onların ne dediğinden ziyade ortaya çıkan gerçeğin ne olduğuna bakmak lazım.
İlk zamanlar “tek adam” söyleminden rahatsız oluyorlardı ve “Ne tek adamı” diyorlardı. Sonradan bunu kabul ettiler, kargaşa olmasın, çok başlılık olmasın diye tek adamlığı kabul buyurdular.
Gerekçeleri de yalan üstüne kurulmuş “Sezer Ecevit Anayasa fırlatma” olayıdır.
O tarihteki Milli Güvenlik Kurulu’nun asker üyeleri konuşmadıkları için bu yalan daha o tarihten beri, değişik kişiler tarafından değişik gerekçelerle  maalesef kullanılıyor.
Hangi gerekçeyle olursa olsun yasama, yürütme ve yargı tek kişinin, yürütmenin elinde toplandığında, Anayasa literatüründe bu tür birleşmelerin iki ismi vardır. Mutlak monarşi ve diktatörlük.
Mutlak monarşilerde kral, padişah, çar, üç kuvvet dediğimiz, yürütme yasama ve yargıyı ellerinde tutarlar.
Bu sistemde kanun koymakla (kararname çıkarmakta) bunları koymakla kalmaz bir de uygular.Bu arada uyuşmazlıkları da çözer.
Elbette bütün bunları tek başına yapmazlar, atadığı onun nam ve hesabına hareket eden memurları vasıtasıyla yaparlar. Bu atananlar onun memurudurlar, sadece ona hesap veririler. İstediği zaman haklı veya haksız onları işten atar, verdiği yetkileri geri alabilir, değiştirebilir.
Günümüzde Rus Çarlığı, Osmanlı İmparatorluğu gibi saf bir mutlak monarşi  kalmamıştır ama özenenleri bulunabilir.
Yürütme yasam ve yargı kuvvetinin tek kişinin elinde toplandığı bir diğer sistem, diktatörlüktür.
Diktatörlük de aynen mutlak monarşi gibi, yürütme, yasama ve yargının tek elde toplandığı bir rejimdir.
Tabii bu özellikleri nedeniyle demokrasiyle uzaktan yakından ilgisi yoktur.
Ama bütün diktatörler, göstermelik seçimler yaparlar. Örneğin Saddam’ın Irak’ın da, bir zamanlar ki “kardeşim Esad’ın” Suriye’sinde olduğu gibi
Bu sistemde iktidarı elinde bulunduran kişi veya grup kendisinin ne kadar demokrat olduğunu göstermek için, hani Binali Bey’in tabiri ile  YERSENİZ belli dönemlerde seçimler, halk oylamaları da yaparlar.
Safsanız ya da okuma özürlü iseniz bunları gerçekten seçim ya da halk oylaması zannedersiniz.
Ülkedeki basın o veya bu şekilde bastırıldığı için hep tek yanlı yayın yaparlar. Her açtığınız TV de iktidar sahibi veya onun bir işgüderi  istedikleri gibi konuşurlar.Onların yalan söyleme özgürlüğü vardır.
Bunlara karşı konuşacaksanız işiniz çok zordur. Önce yerel yöneticiler ya salon, ya da güvenlik gerekçesiyle toplantıya  izin vermezler.İzin verildiğinde de toplantılar basılıp dağıtılmaya çalışılır.
Ama sorarsanız herkes fikrini serbestçe söyleyebiliyordur.
Diktatörlükler de, hukuk güvenliği ortadan kalktığı için aydınlar üzerinde yaratılan korku iklimi ülkenin düşün hayatını felç eder.
Hukuk güvenliğinin kalmadığı ülkelerde bazı aydınlar çok insani bir duygu olduğu için korkarlar ve korktukları içinde susarlar.
Kendisini yaşadığı topluma aydın diye yutturan, bizdeki yetmez ama evetci gibiler ise  çeşitli çıkarlar karşılığında susarlar.Çıkar karşılığında susanlar son kullanma tarihleri dolduğunda kendilerini ya çalıştıkları işlerden kovulmuş ya da cezaevi zindanlarında bulurlar.
Allahtan, dünya da aynen bizde  Kemal Gözler gibi, Korkut Kanadoğlu gibi bazı ilim adamları,  kitaplar yazıp fikirlerini söylemekten çekinmedikleri için insanlar aydınlanabilir.  

Bu tür eserleri  okumayı akıl eden siyasetçiler de hamaset yapmak yerine doğru şeyler söyleyerek halkı aydınlatırlar.