Cumartesi’yi Pazar’a bağlayan gece Türk ve Avrupa TV'lerinde Türkiye
Cumhuriyeti'nin bir bakanını Rotterdam sokaklarında polisle tartışırken
gördüğümde içimin sızladığını söylemek zorundayım.
Öyle anlaşılıyor ki, Hollanda makamları
tarafından Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun uçağına iniş izni verilmeyince, o
sırada Almanya'da bulunan Aile Bakanı’na
siyasal ve kişisel hesaplar uğruna kara yolundan Hollanda'ya gitmesi talimatı
verilmiş.
Bakan saatlerce sokakta Hollanda polis
tarafından alıkonmuş, sonra da geldiği gibi Hollanda Polis aracı ile Almanya'ya
sınır dışı edilmiş.Yani kabul edilemez,
çok ağır bir muameleye maruz bırakılmıştır.
Bunun tek müsebbibi AKP iktidarıdır.
Şimdi halka açıklamanız gereken bir konu
var, o da Hollanda lı Bakanların moda tabiriyle mevkidaşlarınız, “bu hafta
bizde seçimler var o bitsin ondan sonra gelin” dediler mi, demediler mi?
Hakikaten seçimden sonra gelin dediler de
siz bunu dinlemediniz ise, durum çok daha vahim. Neyin hesabı içindesiniz.
Uluslararası hukuka göre kimlerin ülkesine
girebileceğine, kimlerin giremeyeceğine karar vermek her devletin kendi egemenlik
hakkıdır. Hollanda, Dışişleri Bakanımıza giriş izni vermemişse, bu çok
hasmane ve kabul edilemez, çirkin bir davranıştır, ama maalesef
haklarıdır.Diplomatik pasaport sahibi olmak dilediğiniz zaman dilediğiniz yere girebilmek
hakkı vermez.
Ciddi bir devlet böylesine ağır hasmane
tutuma kendisi neden olmamış ise siyasi, diplomatik ve ekonomik araçlarla
en sert karşılığı verir.
Hollandalı yatırımcıların ülkemizde bir çok yatırımları var, onlara ne
yapmayı düşünüyorsunuz?
Türkiye’nin yurt dışından aldığı
kredilerin ne kadarı Hollanda kuruluşları üzerinden temin edilmiştir. Bunların
Türk halkına anlatılması gerekmiyor mu?
Yaptırımların 16 Nisan dan sonra olacağını
söylüyorsunuz. Türkiye’nin itibarı referandumdan daha mı az önemlidir? Neden
çekiniyorsunuz. Yoksa gene İsrail’e, Rusya’ya yaptığınız gibi iç politika
hesaplarıyla burada esip gürlerken, masa
altından bir şekilde uzlaşmaya mı çalışacaksınız?
Nitekim böyle bir çaba içinde olduğunuz, izinde
olan Hollanda büyükelçisinden “bir müddet Türkiye’ye gelmemesini” istemişsiniz.
Bu istenmeyen adam “Persona
non grata” ilan etmek demektir. Bunu bile açıkça söyleyemiyorsunuz.
Ciddi bir devlet Hollanda seçimlerinin
hemen öncesinde, hadise çıkacağını bile
bile, siyasal çıkar uğruna başka bir bakanını Holanda sokaklarına
göndererek böyle bir muameleye muhatap olmasına imkan vermezdi.
Bakanın sınır dışı edilmesi gibi, onun şahsında
devletimizin çok aşağılayıcı bir muameleye muhatap kılınmasına çanak tutmazdı.
Hükümet, daha doğru bir ifadeyle Tayyip
Erdoğan kendi referandum hesapları uğruna, devletimizi maalesef bir
aşiret devleti seviyesine indirerek, dünyaya rezil etmiştir.
Cumartesi gecesi Alman ZDF TV'nun İstanbul muhabiri gerçeği
açıkladı. "Ortaya çıkan bu tablo,
referandum öncesinde Erdoğan'ın tam da istediği tablodur" dedi.
Yani o sırada Almanya’da bulunan Bakan
sanki bu olay yaşansın diye Hollanda’ya gönderilerek istiskale uğratıldı. Tabii
onun şahsında Türkiye aşağılanmış oldu, küçük düşürüldü. Kimin umurunda? Mühim
olan referandum da bir iki puan daha fazla çıkartmak.
Gerçekleri halka anlatması gereken medya
teslim alınmış, muhalefetin "ana"sı da, yavrusu da iktidarın dümen
suyuna girmiş durumda. Halka Tayyip Erdoğan’ın bu oyununu anlatmaktan aciz.
Olan Türkiye'ye oluyor. Vah Türkiye’m Vah