Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Perşembe günü
yaptığı açıklamada, bugünkü Alman yönetimini faşizmle suçlamadıklarını, AKP’li
Bakanlara getirilen Toplantı yasağını böyle nitelediklerini söyledi.
Uygulamayı yapan Alman yöneticiler olduğuna
göre, bu uygulamayı faşizm olarak niteliyorsan, suçladığın bugünkü Alman
yönetimidir.
İstediğin kadar tevil et, bu lafı ettiniz ve
bunun altında kaldınız. Bari dik duraydınız sonuna kadar düşünce ve ifade
özgürlüğünü kısıtlamanın demokrat olduğunu söyleyen bir yönetime yakışmadığını,
düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlamanın, ortadan kaldırmanın faşist,
komünist totaliter rejimlere has bir davranış olduğunu söylemeye devam
edeydiniz.
Tabii bunu söyleyebilmek için kendi
ülkenizde söz ve düşünce özgürlüğü önündeki bütün engelleri kaldırdığınızı da
gönül rahatlığı ile söyleyebilecek durumda olsaydınız.
Eğer batı demokrasileri bizim için ölçü ise
çaresi yoktur.Beğensek de beğenmesek de her türlü düşünceye söz ve örgütlenme
özgürlüğü tanımak zorundayız. “Evet” cisine de vermek zorundayız, “HAYIR”
cısına da..
Keşke bu ülkede Anayasa değişikliğine
“HAYIR” diyen siyasetçilerin, toplantılarının basılmasına, can ve mal
güvenliklerinin tehlikeye girmesine
engel olmayı düşünebilseydiniz. Bu faşizan davranışlara en baştan müsaade
etmeseydiniz.
“HAYIR” propagandası yapacak siyasilere
tahsis edilen salonların elektriğini kesmemeyi düşünebilecek kadar demokrat
olsaydınız.
İnsanların niçin “HAYIR” denmesi gerektiğini
bilmek hakkı vardır. Zira bilme öğrenme hakkı bir temel demokratik haktır,
temel bir insan hakkıdır. Bu nedenle gerek gazetecilerin ve gerekse siyasilerin
görevlerini yerine getirmesine yönelik bir ihlal, bir engelleme herhangi bir
sıradan suç değildir.Bu gerçekten kendisini anayasasında “demokrat”
diye tarif eden bir ülkenin anayasasına yönelik bir saldırıdır.
Ülkenizde cezaevlerinde düzinelerle gazeteci
varken, siyasilerin konuşmaları kaba kuvvetle engellenirken kalkıp da Almanları faşizmle suçlamasaydınız.
Bir kişiye kem söz söylerken, sana
söylenecek bir söz olmaması için çaba sarf etseydiniz.
Ya da getirmek istediğiniz sistemin tam bir
demokrasi olduğunu yasama ve yargının bağımsız olacağını söyleyebilseydiniz.
Getirmek istediğiniz sistem de, kanunlar
toplumun istek ve ihtiyaçlarına göre değil, sizin ve hizipleşmiş grubunuzun
ölçüsüz istek ve arzularına göre
şekillenecektir.
Bu getirmek istediğiniz sistem halk oyundan
geçerse, siyasal hayatımız, tamir edilemeyecek, düzeltilemeyecek kadar bozulacaktır.
Kurmak istediğiniz idare, birilerinin
istediği, denge ve fren mekanizması olmayan fevkalade totaliter bir idare
olacaktır.
CİA eski Türkiye Şefi Paul Bernard Henze
2006 yılında Beyaz Saray’a sunduğu raporunda . Ülkeyi kuranlar denetim mekanizmasını çok sıkı tutmuşlar.
Bunun için mutlaka ve öncelikle yargı
ordu, meclis ve hükümeti tek elde toplayan başkanlık rejimine geçilmelidir.”
demiştir.
Bu şekilde, yürütme yasama ve yargı kuvvetlerin
tek elde toplanacağını çevreniz sanki bu
çok doğru bir şeymiş gibi anlatmaktadır.
Ya neyin ne olduğunun farkında değiller ya
da hakikaten çok kötü niyetlidirler.Ama farkında olmadıklarına inanmaya
çalışıyorum.
Bugün gelinen noktada Türk siyasi
hayatının en büyük eksikliği ulusal birlik ve siyasi uzlaşmanın eksikliği daha da derinleşecektir. Yani getirilmek istenen sistemle, ulusal birlik ortadan kalkacağı
gibi, batı demokrasilerinde var olan siyasal uzlaşmaya da artık ülkemizde
ihtiyaç kalmayacaktır.
Tek ölçüt iktidarlar Amerikan çıkarlarına
uygun davranıyor mu davranmıyor mu olacaktır.
Eğer uygun davranıyorlarsa beis yoktur. Bu
ülkede iktidarı ele geçirenler her istediklerini yapacaklardır.