Birilerinin söylediği gibi ne Atatürk tek
adam olmak istedi ve ne de o günkü Türkiye Büyük Millet Meclisi buna imkân
tanıdı. Şöyle ki:
1924 Anayasası’nın TASARISINI hazırlamak üzere görevlendirilen şimdiki adıyla “anayasa komisyonu” o günkü adıyla Kanuni Esasi Encümeni, layihasında Cumhurbaşkanına fesih ve veto gibi önemli yetkiler veren hükümler getirmişlerdi. Kurtuluş savaşının
büyük önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün prestijinin zirvede olduğu bir dönemde o yetkiler
Meclisçe reddedildiği gibi kendiside bu konuya hayatı boyunca hiç sıcak
bakmamıştır.
Kendisi Başkanlık sistemini her zaman
reddetmiştir. Bu konudaki görüşlerinin yer aldığı kitapları incelersek bu daha
net görülecektir.
“Amerikan sistemini memleketimizde tatbik
etmeyi hiç hatırıma getirmedim; sistemsiz ve kanunsuz tarzda, Reisicumhurlukla, Başvekâleti birleştirmeyi
düşünmedim ve düşünecek adam olmadığımı da herkes bilir.” (Orhan Çekiç,
1938 Son Yıl, sayfa 67-68)
Atatürk bir konuşmasında “padişahlıktan yeni kurtulduk. Başınıza yeni padişahlar mı arıyorsunuz”
diyerek başkanlık sistemini reddetmişti. (Taylan Sorgun, "Atatürk'ün
Başkanlık Sistemine Tepkisi", Bağımsız Dergi, Sayı 1, 25-31 Ocak 2013)
Celal
Bayar, Taylan Sorgun’a Atatürk’ün başkanlık sistemi ile ilgili düşünceleri
hakkında şunları anlatmıştı: “...Cumhuriyetin ilan edildiği günlerdi. Beş mebus
bana geldiler....Gazi Paşa’dan bir talepte bulunacağız ve diyeceğiz ki,
Amerika’daki gibi başkanlık olsun, siz de başkan olunuz. Sizin düşüncelerinizi
almak isteriz. Kendilerine şu cevabı verdim: “Sakın haa, böyle bir teklifte
bulunmayınız. Çok sert cevap alırsınız. Çünkü, o meclis ve parlamento sistemini
kabul eder.” (Taylan Sorgun, "Atatürk'ün Başkanlık Sistemine
Tepkisi", Bağımsız Dergi, Sayı 1, 25-31 Ocak 2013)
Gazetelerin Ankara temsilcileri, Atatürk’ü
ziyaret ettikleri bir gün şu soruyu sormuşlar “Farz edelim ki, size böyle bir
teklif yapıldı. Yanıtınız ne olurdu? Atatürk şu yanıtı verdi: “Bana öteden beri
bu ve buna benzer tekliflerde bulunanlar çok olmuştur. Siz ve efkârı umumiye
bilmelisiniz ki, bu yoldaki teklifler hoşuma gitmemiştir ve gitmez. Benim gayem
Türkiye’de, Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde
millet hakimiyetini egemen kılmak ve ebedileştirmektir. Dediğiniz gibi bir
teklifi, benim idealimi cidden rencide eden bir manada telakki ederim. Bu
noktada şu veya bu tefsirlere giden sözlerin manasını, beni iyi tanımış olan
Türk milleti, benden daha iyi takdir eder.” (Orhan Çekiç, 1938 Son Yıl, sayfa
66-67)
Atatürk, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri
Hasan Rıza Soyak’a: “Şaşarım, o efendilerin aklı perişanına. Hep biliyoruz ki, memleketimizin başına
gelen felaketlerin çoğu şahsi idareden gelmiştir. Bu kadar geri kalmamızın
başlıca amillerinden biri de budur. Biz öteden beri, böyle bir idareyi bertaraf
etmek için mücadele ettik. Şimdi nasıl olur da benim aynı yola gitmekliğim,
yeniden devlet hayatında tarafımdan böyle bir çığır açılması istenebilir”
demişti.
Hadi diyelim ki ben bu gaflete düştüm.
Vekaletlerin yürütmekte oldukları işlerin büyük kısmı bilgi ve ihtisas isteyen
konular olduğuna göre...benim ortaya atacağım yanlış mütalaalar vazife sahibini
şaşırtabilir,
tereddüde düşürür. Bu suretle mutlaka aksi tesir yaparak memlekete fayda yerine
zarar getirir." (Orhan Çekiç, 1938 Son Yıl, sayfa 69-70)
Bunları, Atatürk’te tek adamdı diyerek
kendileri ile dolaylı olarak mukayese etmek isteyenler için yazdım. Böyle
yaparak bir deha ile kendilerini mukayese etmek gibi bir yanlışa düşerek,
kendilerine haksızlık, Atatürk’e de saygısızlık etmesinler.
Bunların hiçbirinin kişiliği, kültürel derinliği onunla mukayese bile edilmez.