ABD'nin
önde gelen düşünce kuruluşlarından birisi olan Washington Enstitüsü,
Türkiye-ABD ilişkilerinin önümüzdeki dönemde nasıl oluşturulması gerektiği
konusunda yeni başkan Trump'a öneriler içeren bir rapor yayınladı. Eski Ankara
Büyükelçisi CİA yetiştirmesi James Jeffrey
ve Enstitü uzmanlarından Soner Çağaptay tarafından kaleme alınan rapor
çok çarpıcı görüşler ve öneriler içeriyor.
Bu
raporun geniş bir özetini gazeteniz
Aydınlık 30 Ocak günü yayınlamıştı.
Raporda,
ABD-Türkiye ilişkilerinin artık derin dostluk ve ortak değerler üzerinden
değil, al-ver temelinde bir iş ilişkisi gibi yürütülmesi ve Türkiye'ye sopa
yerine, daha çok havuç gösterilmesi politikası öneriliyor.
“Ortak
değerler” üzerinden ilişkiden vazgeçilmesi, Türkiye’nin artık bir batılı ülke
olarak görülmesinden de vazgeçilmesi anlamına geliyor. Nitekim, yazıda
Türkiye’nin bir batılı ülke olduğu söylenmiyor, Batı ve NATO için “önemli bir
ülke” olduğu vurgulanıyor, o kadar. Türkiye böylece, batı ile aynı
değerleri paylaşmayan, ancak ABD ve batı için önemli olan Suudi Arabistan veya
Mısır gibi ülkeler kategorisine alınmış oluyor.
Raporda,
Erdoğan’ın, Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yılı olan 2023’e gelindiğinde,
Atatürk’ün çığır açan 1923 başarılarını gölgede bırakmayı amaçladığı saptaması
yapıldıktan sonra, doğrudan söylenmese de, bu amacına ulaşması için kendisine
ABD’nin yardımcı olması öneriliyor. ABD’nin bu amaçla “verebilecekleri”
sıralanıyor.
ABD’nin
"verdikleri" karşılığında Türkiye’den bekledikleri ise şunlar olacak:
-- İŞİD
ile savaş için daha güçlü taahhütler;
-- PKK ile barış görüşmelerine dönüş;
-- PKK ile barış görüşmelerine dönüş;
-- Kıbrıs
ve İsrail konusunda daha çok esneklik;
--
Özellikle Suriye’de ve Türkiye etrafındaki Rusya tahriklerine karşı yapılacak
askeri hareketlerde Vaşington ile daha çok işbirliği;
--
Demokratik değerlere, hukukun üstünlüğüne ve içerideki özgürlüklere daha fazla
önem.
Raporda,
Suriye'nin "Rojova" bölgesinde PYD'nin eğemenlik tesis etmesi bir
veri olarak kabul ediliyor ve Türkiye'nin bu bölge ile, aynen Kuzey Irak'da
olduğu gibi, iyi ilişkiler tesis etmesini kolaylaştırıcı adımlar öneriliyor.
Özetle,
yazarlar, dikkatli gözlemcilerin esasen gördüklerini raporlaştırmışlar.
Yazdıklarından ve yazmadıklarından ortaya çıkan tablo şu:
--
Türkiye ile ilişkileri artık bir "iş ilişkisi" olarak ele alalım,
al-ver temelinde yürütelim. "Ortak değerler" vurgulamasını bırakalım;
--
"İş ilişkisi" muhatap tek kişi olunca daha kolay yürütülür. O halde,
başkanlık girişiminin başarıya ulaşmasını mümkün kılacak yardımları Erdoğan'a
yapalım.
-- Tek
adamlık gerçekleşince PKK ile yeniden "barış görüşmelerine"
başlanacak.
"PKK
ile barış görüşmeleri şu demek: Güneydoğu Anadolu'da da, Kuzey Irak ve
Suriye'dekilere benzer özerk bölge tesis edilmis. Bu bölge, Kuzey Irak'da
mevcut, Kuzey Suriye'de de şimdi oluşturulacak özerk bölgelerle zaman içinde
bir ekonomik, sosyal ve kültürel bütünlük sağlasın. Bu bütünlük sağlanınca
oluşumun siyasal isminin konulması kolaydır.
Cumhurbaşkanı'nın
geçenlerde bir TV söyleşisinde "güçlü ülkeler federasyondan
korkmazlar" mealinde sözler söylemiş olması, önceki tehditlerini
değiştirip "El Bab'dan derine inmeyeceğiz" söylemi, Trump'ın tam da
"Rojava"yı içine alan bir"güvenli bölge" kurulmasını
önermesi tabloyu netleştirmiyor mu?
Bu net
tablo karşısında, iktidarın bir şey söylemeyeceği/söyleyemeyeceği muhakkak.
Ama bu
işin uzmanlarından, bu işe emek vermiş olanlarından bir şeyler söylemelerini
beklemek hakkımız gibi geliyor bana. En azından bu yazı kaleme alınıncaya kadar
bir şey ben duymadım.