Son zamanlarda Ahmet
Necdet Sezer’e sataşmaya yelteniliyor.
Oysa, dikkatlerden
kaçıyor, yaşamsal nitelikte vahim iç ve dış politika yanlışlarının miladı,
devletin çıkarlarını her şeyin üstünde tutan o Cumhuriyet ve Atatürk sevdalısı saygın devlet adamının Çankaya’dan ayrılmasıdır.
Türkiye, Sezer’in
ayrıldığı 2007 yılına kadar Kuzey Irak Kürt yönetimi ile doğrudan ve yakın
ilişkiler tesis etmemişti. Ülkemizin uzun
erimli çıkarları ile tamamen örtüşen bu tutumun nedeni, bir yanda
merkezi Irak hükümeti ile iyi ilişkiler
sürdürmek, diğer yanda ise, Barzani’yi bağımsızlık yolunda
cesaretlendirmekten kaçınmaktı. Türkiye’nin Barzani’ye karşı takındığı bu
mesafeli tavırdan ABD hoşnut değildi.
Doğru politikanın
temelinde Sezer’in ve Genelkurmay’ın kararlı ve duruşları vardı. Yani Ahmet
Necdet Sezer AKP iktidarına Araplarla ilişkilerde hata yaptırmadı.
Bu politika AKP
iktidarına kadar, gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin takip ettiği “Arapların
içişlerine karışmama, Araplar arası ihtilaflarda taraf olmama” devlet politikasına
da uygundu.
2007 yılında Sezer’in
görevi bırakması ile iç ve dış politikada hatalar yapılmaya başlandı. Sezer’in
yerine Tayyip Erdoğan’ın isteği ve Devlet Bahçeli’nin desteği ile seçtirilen Abdullah Gül’ün söylediği “Türkiye’de güzel şeyler olacak” deyişi,
içerde ve dışarıda yaşanacak yanlışlar silsilesinin işaretini verdi. Gül bir yanda
ABD’ye hoş görünmek, diğer yanda yandaşlara
Kuzey Irak’ta maddi çıkarlar sağlamak güdüsüyle, Barzani ile doğrudan ilişkiler
tesisini savundu. Öyle de oldu.
Genelkurmay’ın nasıl
“yumuşatıldığı” ise malum.
Sezer’in sahip
çıktığı/koruduğu Arapların içişlerine
karışmama politikasından vaz geçilince, Merkezi Irak hükümeti ile ilişkiler
hızla kötüleşti. Göklere çıkarılan ve kendisiyle sıkı-fıkı ilişkiler
geliştirilen Barzani’ni ağzından ise “bağımsızlık”
lafı hiç düşmedi.
O yapılan vahim
yanlışın yansımalarını şimdi Kuzey
Suriye’de görmekteyiz. Kuzey Irak ile doğrudan geliştirilen ilişkiler hükümete
Kuzey Suriye için örnek gösterilmektedir.
ABD basının da ve
düşünce kuruluşlarının raporlarında son
zamanlarda Türkiye’nin PKK ile
müzakerelere dönmesi, bunun Kuzey Suriye’de oluşturulmakta olan PKK/PYD “devletçiği” ile iyi ilişkiler
geliştirmesinin de öncüsü olacağı, böylece, PYD’nin Suriye barış görüşmelerinde
taraf olmasının da önün açılacağı , ABD’nin bu süreçlerde arabuluculuk yapması
gerektiği ısrarla yazılıyor.
PYD/YPG’ye karşı
hasmane tutumun devamı etmesi ve/veya bu
tutumun Menbiç’e silahlı müdahaleye kadar vardırılması halinde, tümüne yakını
YPG militanlarından oluşan “Suriye
Demokratik Güçleri’nin İŞİD’e karşı yürüttüğü
mücadelenin sekteye uğrayacağı ve bu şekilde Türkiye’nin İŞİD’e dolaylı destek
verdiğinin ilan edileceği tehditleri savruluyor.
Sanki hükümet bu
baskılara direniyormuş havası veriyor ama dış basına göre gerçek böyle değil.
Cumhurbaşkanlığı
Başdanışmanı İlnur Çevik, 11 Şubat 2017 günü New York Times’da yer alan
demecinde , Türkiye’nin Kuzeydoğu Suriye’de bir Kürt oluşumuna hoşgörü
gösterebileceklerini “Fırat’ın
batısındaki mevcudiyetlerini vuracağız, ancak, doğusundakine ellemeyeceğiz” dedikten
sonra, başdanışman “ Kuzey Suriye’de oluşturulacak PKK/PYD devletçiği için ‘Yeni bir Barzani olamazlar mı” diye de soruyor.
Cevik’in bu vahim
sözlerinin hükümet tarafından yalanlandığını duymadık. Duymadığımız gibi, böyle
esaslı bir dış politika açıklaması başdanışmana mı düşer o da ayrı bir konu olmasının
yanında referandum da “EVET” çıkarsa işlerin nasıl yürütüleceğinin de güzel bir
göstergesi.
2007 de Sezer’in
görevden ayrılması ile başlayan hatalı dış politika hamleleri Suriye’de batağa
saplanmış durumda. Ülkemizin çıkarları taban tabana zıt vahim gelişmeler
oluyor.
Zira, yabancı
basın Türkiye’nin ABD, PKK, PYD, Şam
rejimi, Rusya ve İran’a karşı kendisini tamamen köşeye sıkıştırdığını, hareket
alanının iyice daraldığını ve bir çıkış stratejisinin de olmadığını etraflıca
yazıyorlar.
Bütün bunlar olurken, Sezer gibi tarafsız bir
Cumhurbaşkanı’nın, bağımsız medyanın kıymeti şimdiler de çok daha iyi
anlaşılıyor.
Ayrıca bugünlerde
çokça yalan yanlış dile getirilen, anayasa fırlatma hikayesine de o toplantıya
katılan askerlerin bir açıklık getirmelerinde
fayda var.