18 Kasım 2016 Cuma

DÜMEN SUYUNDAKİ MUHALEFET


Türkiye’nin sorunu anayasa değildir. Tayyip Erdoğan’da bunu biliyor ve öngörüsüz bir muhalefetle dilediği gibi oynarken de aslında   kendini güvenceye alacağı bir sistemi getirmeye çalışıyor.
Türkiye’nin sorunu ne anayasadır ve ne de başkanlık; terördür, açlıktır, işsizliktir, Türk çiftçisinin sömürülmesidir, yolsuzluktur, demokrasiyi iktidarın içine sindirememiş olmasıdır, dış politikada yaşanan başarısızlıklardır.
 CHP’nin bunları Türkiye’nin gündemine taşıyıp, ezilen milyonların sorunlarına çözüm önerileri getirerek muhalefet yapacağına, Tayyip Erdoğan’ın tayin ettiği gündemin peşinde sürüklenip gidiyor.
Anayasa değişikliği gerçekleşirse,  terör sorunu mu çözülecek, açlık sınırı altında yaşayan milyonların ekonomik durumu mu düzelecek, Türk tarımının içler acısı halimi ortadan kalkacak, diş politikada yaşadığımız başarısızlıklar mı bitecek?
Hayır, sadece Tayyip Erdoğan Anayasayı çiğnememiş olacak ve ileride yargılanmaktan kurtulacak.
Muhalefet olarak, on dört yıllık AKP iktidarında Türk Lirası’nın ne kadar değer kaybettiğini ve bunun sebeplerini, halka anlatmak sizin göreviniz değil mi?
AKP iktidarına kadar dünyanın kendi kendine yetebilen yedi tarım ülkesinden biri iken, şimdi saman ithal eden bir ülke haline nasıl geldiğimizi, buna hangi yanlış, teslimiyetçi tarım politikaların rol oynadığını anlatmak kimin görevi?
İktidar olduğunuz zaman nasıl bir tarım reformu yapacağınızı, çiftçiye nasıl destek vereceğinizi anlatmanız gerekmiyor mu? Daha doğrusu böyle bir politikanız var mı?
Dış politikada yaşanan başarısızlıkların nedeninin  AKP iktidarının uyguladığı yanlış mezhepçi politikalar olduğunu halka kim anlatacak?
Türkiye’nin sorunun Anayasa olmadığını, Tayyip Erdoğan ve şürekasının demokrasiyi, çok sesliliği içlerine sindiremedikleri olduğunu, bu halka kimin anlatması lazım?
Elbette sizin.
Hiç gereği yokken, Tayyip Erdoğan’ın oyununa gelerek, 2011 yılının Ekim ayından bu yana Anayasa tartışıyorsunuz,  ama  Anayasa Çalıştayı yapmayı 2016’nın kasım ayında düşünebiliyorsunuz.
Sizin 2011’den bugüne kadar bir Anayasa görüşünüz yok mu idi? Çalıştayı kasım 2016 da yaptığınıza göre ya yoktu, ya da dostlar alışverişte görsün çabası içindesiniz.
CHP altı oku ile ve özellikle de halkçı, devrimci nitelikleriyle sol damarı güçlü bir partidir. Yani emeğe saygılı olması gerekir, köylüye, işçiye, ekonomik olarak zayıf olanlara sahip çıkması gerekir. 
Ama siz,  CHP’nin bütün değerlerine olduğu gibi, emeğe de saygı göstermiyorsunuz.
Bu yılın başında üç bilim insanından, Prof. Dr  Korkut Kanadoğlu, Doç. Dr Ali Akartürk ve Doç. Dr Şule Özsoy Boyunsuz’dan bir rapor istediniz ve üç bilim insanı emek sarf ederek 2016 yılı bahar aylarında “Türkiye İçin Başkanlık Sistemi Önerisi Tartışmaları” başlıklı bu raporu size teslim ettiler.
Siz bu raporu “Türkiye’de Başkanlık Sistemi Tartışmaları, Otoriter Sistem Arayışlar” ismiyle kitaplaştırdınız.
Ama bunu yaparken, bu üç bilim insanın emeklerini yok saydınız. Raporlarını  kitaplaştırırken, isimlerini unvanlarını bile yazmadan kitabın kapağının sol üst köşesinde çok küçük harflerle “lütfen” yazdınız.
Kitabın “Önsöz” ünde bile bu insanlara bir kuru teşekkürü çok  gördünüz. “Yazarların Önsözü”nün altına bile isimlerini  yazmak nezaketini göstermediniz.
Destek olmasını beklediğiniz ülke aydınları size nasıl ve niye güvensin.
Aykut Erdoğdu’nun bir TV programındaki bir saygısız AKP’liye haklı tepkisinin toplumdan aldığı olumlu tepkiye bakın ve bu kimliksiz, bilgisiz ve idraksiz dümen suyu muhalefetinden vaz geçin.