Türkiye’nin sorunu
anayasa değildir. Tayyip Erdoğan’da bunu biliyor ve öngörüsüz bir muhalefetle
dilediği gibi oynarken de aslında
kendini güvenceye alacağı bir sistemi getirmeye çalışıyor.
Türkiye’nin sorunu
ne anayasadır ve ne de başkanlık; terördür,
açlıktır, işsizliktir, Türk çiftçisinin sömürülmesidir, yolsuzluktur, demokrasiyi
iktidarın içine sindirememiş olmasıdır, dış politikada yaşanan
başarısızlıklardır.
CHP’nin bunları Türkiye’nin gündemine taşıyıp, ezilen
milyonların sorunlarına çözüm önerileri getirerek muhalefet yapacağına, Tayyip
Erdoğan’ın tayin ettiği gündemin peşinde sürüklenip gidiyor.
Anayasa değişikliği
gerçekleşirse, terör sorunu mu
çözülecek, açlık sınırı altında yaşayan milyonların ekonomik durumu mu
düzelecek, Türk tarımının içler acısı halimi ortadan kalkacak, diş politikada
yaşadığımız başarısızlıklar mı bitecek?
Hayır, sadece Tayyip Erdoğan Anayasayı çiğnememiş
olacak ve ileride yargılanmaktan kurtulacak.
Muhalefet olarak,
on dört yıllık AKP iktidarında Türk Lirası’nın ne kadar değer kaybettiğini ve
bunun sebeplerini, halka anlatmak sizin göreviniz değil mi?
AKP iktidarına
kadar dünyanın kendi kendine yetebilen yedi tarım ülkesinden biri iken, şimdi
saman ithal eden bir ülke haline nasıl geldiğimizi, buna hangi yanlış,
teslimiyetçi tarım politikaların rol oynadığını anlatmak kimin görevi?
İktidar olduğunuz
zaman nasıl bir tarım reformu yapacağınızı, çiftçiye nasıl destek vereceğinizi
anlatmanız gerekmiyor mu? Daha doğrusu böyle bir politikanız var mı?
Dış politikada
yaşanan başarısızlıkların nedeninin AKP
iktidarının uyguladığı yanlış mezhepçi politikalar
olduğunu halka kim anlatacak?
Türkiye’nin sorunun
Anayasa olmadığını, Tayyip Erdoğan ve şürekasının demokrasiyi, çok sesliliği içlerine sindiremedikleri olduğunu, bu halka
kimin anlatması lazım?
Elbette sizin.
Hiç gereği yokken,
Tayyip Erdoğan’ın oyununa gelerek, 2011 yılının Ekim ayından bu yana Anayasa
tartışıyorsunuz, ama Anayasa Çalıştayı yapmayı 2016’nın kasım
ayında düşünebiliyorsunuz.
Sizin 2011’den
bugüne kadar bir Anayasa görüşünüz yok mu idi? Çalıştayı kasım 2016 da
yaptığınıza göre ya yoktu, ya da dostlar alışverişte görsün çabası içindesiniz.
CHP altı oku ile ve
özellikle de halkçı, devrimci nitelikleriyle sol damarı güçlü bir partidir.
Yani emeğe saygılı olması gerekir, köylüye, işçiye, ekonomik olarak zayıf
olanlara sahip çıkması gerekir.
Ama siz, CHP’nin bütün değerlerine olduğu gibi, emeğe de saygı göstermiyorsunuz.
Bu yılın başında üç
bilim insanından, Prof. Dr Korkut
Kanadoğlu, Doç. Dr Ali Akartürk ve Doç. Dr Şule Özsoy Boyunsuz’dan bir rapor
istediniz ve üç bilim insanı emek sarf ederek 2016 yılı bahar aylarında “Türkiye İçin Başkanlık Sistemi Önerisi
Tartışmaları” başlıklı bu raporu size teslim ettiler.
Siz bu raporu “Türkiye’de Başkanlık Sistemi Tartışmaları,
Otoriter Sistem Arayışlar” ismiyle kitaplaştırdınız.
Ama bunu yaparken,
bu üç bilim insanın emeklerini yok saydınız. Raporlarını kitaplaştırırken, isimlerini unvanlarını bile yazmadan kitabın
kapağının sol üst köşesinde çok küçük harflerle “lütfen” yazdınız.
Kitabın “Önsöz” ünde bile bu insanlara bir kuru
teşekkürü çok gördünüz. “Yazarların Önsözü”nün altına bile isimlerini
yazmak nezaketini göstermediniz.
Destek olmasını
beklediğiniz ülke aydınları size nasıl ve niye güvensin.
Aykut Erdoğdu’nun
bir TV programındaki bir saygısız AKP’liye haklı tepkisinin toplumdan aldığı
olumlu tepkiye bakın ve bu kimliksiz,
bilgisiz ve idraksiz dümen suyu muhalefetinden vaz geçin.