Tayyip Erdoğan 4 aydır atamasını yapmayı
beklettiği Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü’ne, öğretim üyelerinin yüzde
doksanın katılımıyla gerçekleşen seçimde,
oyların yüzde seksen altısını alan Gülay Barborosoğlu’nu değil, Onun yerine 676
Sayılı KHK ile tek başına kendisine aldığı yetkiye dayanarak seçime
bile katılmamış, AKP Eskişehir Milletvekili Emine Nur Günay’ın kardeşi
Prof. Dr Mehmet Özkan’ı atadı.
Kendisine aldığı yetkiyle diyorum, zira bu
KHK’nin Tayyip Erdoğan’ın talimatı
doğrultusunda, onun isteğine uygun şekilde hazırlandığı yadsınamaz.
Hükümet Tayyip Erdoğan “ne emrederse” onu aynen yerine getirmekle görevli bir organ gibi
çalıştığı için, hiç tartışılmadan rektör atamalarının tek seçicisi
Cumhurbaşkanı olarak belirlenmiştir.
Üniversiteler bilim duvarlarının zorlandığı
kurumlardır. O bakımdan Rektörler sadece basit bir yönetici değil, aynı zamanda
akademik olarak da bilim yuvalarının en üst düzey yetkilisidirler.
Üniversiteler bir toplumun geleceğini şekillendiren
en üst eğitim kurumları olduğu için onunla ilgili alınacak her karar toplumda
herkesi yakından ilgilendirir, ilgilendirmesi de gerekir.
Bu nedenle üniversitelerle ilgili alınacak
her kararın gerek toplumda gerekse ve özellikle üniversiteler de tartışılması
gerekir. Onunla ilgili alınacak her kararın ortak aklın ürünü olması gerekir.
Ancak 676 Sayıl KHK ile rektör atamaları hiç
tartışılmadan Cumhurbaşkanına bırakılması üniversite
öğretim elamanlarına saygısızlık olmuştur.
Eskiden de Cumhurbaşkanı seçiyordu,
denebilir.
Doğrudur, ama hiç olmaz ise üniversite
öğretim üyeleri 676 Sayılı KHK’ye kadar altı aday belirleme hakkına sahiptiler;
şimdi bu bile kendilerinden esirgenmiş oluyor.
Kendi seçimlerinde sandığı her şey kabul
eden Tayyip Erdoğan ve arkadaşları, öğretim üyelerinin kendilerini ilgilendiren
bir konuda sandığa yansıyan tercihlerinin hiçbir kıymeti yoktur diyorlar.
Yani bir anlamda Tayyip Bey, sıfırı, yüzde
seksen altıdan daha büyük kabul ederek
ve üniversite öğretim üyelerinin tercihlerini
hiçe sayarak “özerk üniversiteye”
anti demokratik bir şekilde rektör
atamıştır.
Bu atamaya, bu yazıyı kaleme aldığım ana
kadar, toplumdan, vaz geçtim toplumdan, verdikleri oylar yok sayılmış
üniversite çevrelerinden bile ciddi bir tepki gelmemişti.(Boğaziçi Üniversitesi
öğrencileri hariç)
Bu tepkisizlik bana Maksim Gorki’nin “ Bir
insan için kendi hemcinslerinin yazgısına karşı ilgisiz kalmaktan daha büyük
bir ihanet olamaz…” sözünü anımsattı.
Yapılan atamalarda liyakatin değil, biatin
egemen olduğu, “taraf olmayan bertaraf olur” tehdidinin yarattığı korku da göz
önüne alınırsa, bu anti demokratik rektör ataması karşısında oluşan sessizliği
de yadırgamamak lazım.
Öğretim üyeleri de bu toplumun çocuklarıdır,
genel ortalamayı yansıtırlar, elbette içlerinde çok saygınları, gerçek aydın olarak nitelenebilecek olanlar
kadar, menfaati uğruna her kalıba girecekler de vardır.
Akademik yıl açılışının bile
Cumhurbaşkanlığı külliyesinde yapılmasını içine sindirip oraya giden,
Cumhurbaşkanını “çılgınca alkışlarken” TVlerde
görünme çabasındaki “bilim adamlarının” bulunduğu bir ülkede yaşıyoruz
Bu ülkenin aydınlanmış beyinler yaratacak
çok ciddi bir eğitim reformuna ihtiyacı var.
Bu
ülkenin, 12 Eylül askeri rejiminin yok ettiği, kendisine veya bir başkasına
reva görülen haksızlıklara isyan etmeyi, haksızlığın neden ve etkenlerini
düzeltmeyi, kendisine görev edinmiş aydınlara ihtiyacı var.
Çok mu bir şey istiyorum? Zannetmiyorum. Çağdaş
ülkelerde olduğu gibi haksızlıklar
karşısında tepkisini çekinmeden veren insanların yaşadığı bir toplumda yaşamak
istiyorum.