Uygar, demokrasiyi
özümsemiş ülkeleri kurumlar, demokrasiyi özümseyememiş ülkeleri ise kişiler
yönetir.
Demokrasiyi özümsemiş
ülkelerde, iktidara kim gelirse gelsin, o ülkelerde temel konularda çok büyük değişiklikler
yaşanmaz.
Örneğin yargı
bağımsızlığı tartışma konusu bile yapılamaz. Onların anayasalarında,
yasalarında “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin
kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; tavsiye ve telkinde bulunamaz”
yazmasa dahi, orada devleti yönetenler, böyle bir davranışta bulunmayı
akıllarının ucundan bile geçirmezler.
Demokrasiyi özümsemiş
bir toplumda, devletin bir numarası bile konuşurken onu dinleyen yüksek
yargıçlar, içlerinden ne geçirirlerse geçirsinler, tepki vermezler, hele ayağa
kalkıp alkışlamak gibi bir davranışta bulunmazlar.
Demokrasiyi özümsemiş
bir ülkenin yargısı kararlarıyla toplumu ileri taşır, o ülkelerde yüksek
yargının kararlarıyla ülke yirmi otuz sene geriye götürülmez.
Demokrasiyi özümsemiş ülkelerde, yargı kimsenin
anayasayı fiilen değiştirmesine göz yummaz.
Demokrasiyi özümsemiş
ülkelerde, devleti yönetenler, basın özgürlüğünü sonuna kadar savunurlar.
Savunmasalar dahi orada basın özgürlüğüne sahip çıkacak, koruyacak bağımsız bir
yargı vardır.
O ülkelerde özgür
basının varlığının, bir ülkenin hükümetinin varlığından daha önemli, daha
hayati olduğu noktasında genel bir kanı vardır.
Nitekim, bir İngiliz
siyasetçiye, hükümeti mi istersin, yoksa özgür basını mı, diye sorduklarında “sen bana özgür basını ver yeter, hükümet
senin olsun” diye cevaplamıştır.
Onu susturmayı
akıllarından bile geçirmedikleri gibi, böyle bir yanlışa düşseler bile buna
izin vermeyecek bir yargı vardır.
Demokrasiyi içine
sindirmiş ülkelerde, basın özgürlüğünden doğabilecek sakıncaları gidermenin
aracının gene özgür basın olduğu kabul edilir.
Demokrasiyi içine
sindirmiş ülkelerde, siyasi iktidarı kontrol eden, frenleyen mekanizmalar
vardır; vardır da, bunların varlığından hiç kimse, hatta iktidar sahipleri dahi
rahatsız olmazlar, olsalar bile bunu ortadan kaldırmayı kendilerine siyasi
hedef olarak koyamazlar.
Demokrasiyi özümsemiş
ülkelerde, seçimlerde çoğunluğu sağlayarak iktidara gelenler, azınlıktaki
demokratik muhalefetin de, görüş ve düşüncelerini halka rahatça ulaştırıp,
demokratik yollardan iktidara gelme ihtimalinden rahatsızlık duymazlar.
Ve asıl önemlisi,
demokrasiyi özümsemiş toplumlarda, duyarlı bir kamuoyu vardır. Haksızlıklar ve
hukuksuzluklar karşısında, buna muhatap olan kim olursa olsun tepki verirler.
Tabii bu duyarlı
kamuoyunu yaratanda özgür basındır. Bu özgürlük sadece siyasi iktidara karşı
değil her türlü baskı grubuna karşıdır.
Bu ülkelerde “çalıyor ama iş yapıyor” gibi akıl
almaz bir söylemi duyamazsınız.
O toplumlarda iş
yapmanın, çalışmanın bir görev olduğu, bunları yapmanın kimseye yolsuzluk yapma
hakkı vermediği genel bir kabuldür.
Onun için demokrasiyi özümsemiş bir ülkede, iktidara
bir maceracı da gelse, ülke maceraya sürüklenmez.
Demokrasiyi özümsemiş ülkelerde denge fren mekanizmaları
çok iyi çalışır.
O ülkelerde bir göreve gelmenin/getirilmenin ön koşulu biat değil liyakattir.
Demokrasiyi
özümsemiş ülkelerde de insanların elbette sorunları vardır, ama o ülkelerde
insanlar siyasi iktidarlardan korkmazlar, haksızlığa uğradıkları zaman
sorunlarını dile getirecek özgür basının
ve sığınabilecekleri güvenilir bir yargının varlığından emindirler.
Gerçek demokrasiyi
yaşayabilmek için yani mutlu ve güven
içinde olabilmek için, bağımsız, güvenilir bir
yargı ve özgür basına ihtiyacımız var.