Gerek Tayyip Erdoğan
ve gerekse kendini başbakan zanneden onun işgüderi “İstikrar için başkanlık”
diyorlar.
Siyasi istikrar,
siyasi iktidarı elinde tutanların ve bunların çizdiği ve uyguladıkları
politikaların kısa vadede hiç veya çok az değişmesi demektir.
Sizin gibi on dört
yıldır ülkeyi tek başına yöneten bir kadronun, siyasal istikrar yokmuşçasına siyasi istikrar için Başkanlık sistemi istiyoruz”
demesi anlaşılabilir değildir.
Ülkeyi istediğiniz
gibi yönetmek uğruna FETO ile ortaklık kurdunuz, devletin bütün organlarını,
yargısını, bürokrasisini, ordusunu onlara teslim ettiniz.
Devletin en korunması
gereken kurumları bu terör örgütüne sizin yardımlarınızla teslim edildi.
Başbakan yardımcısına
suikast düzenlendiği yalanı ile
silahlı kuvvetlerin kozmik odasına girildi, oradan elde edilen kimi belgeler
acaba bu terör örgütünü yöneten üst akla mı teslim edildi?
Bu ahlaksızca oyun
oynanırken onlara kol kanat gerdiniz.
Bütün bunları “askeri vesayeti yıkıyoruz” safsatasıyla kamuoyuna anlattınız.
Ana muhalefet partisi
liderinin özel hayatına ait kaseti getirip size seyrettirme cesaretini bile
gösterdiler.
Niye özel hayata
saldıran bu suçluları tutup kulağından yargıya teslim etmediniz.
Etmediniz, zira o
tarihte bu hukuk dışılık işinize geliyordu. Ne zamana kadar, devletin size
verdiği devlet işlerinde kullanılması gereken kriptolu telefonunuzu, özel
işlerinizde kullandığınızı ve parasal konuşmalarınızı bu telefonla yaptığınızı kamuoyuna
sızdırıncaya kadar.
Şimdi kalkmışsınız,
herkesin bu terör örgütüyle mücadele de yanınızda olmasını istiyorsunuz.
Siz evvela bu
ortaklığın bir hesabını verin. “Aldatıldık, Allah ve Milletim beni affetsin”
lafları suçu ve suç ortaklığını ortadan kaldırmıyor.
Çünkü siz haklı
olarak bu terör örgütüne yardım yataklık edenleri bugün hapse atıyorsunuz.
Onlar da sizin
söylediğiniz gibi “ Aldatıldık, Allah ve Milletimiz bizi affetsin”
diyebilirler. Böyle derlerse hesap vermekten sizin gibi kurtulacaklar mı?
Nasıl pislettiniz ise
öyle temizleyeceksiniz.
Bunlar işin iç politika yönetimi. Ya dış politika?
Bu kadar sorumsuz, bu kadar Dünyadan ve bölgeden habersiz, 21 yüzyılın ilk
çeyreğinde, Osmanlıcılık hayalleri kurarak, o ülkelerin ve dolayısıyla da ülkemizin kan gölüne dönmesine katkıda bulundunuz, sebep
oldunuz.
Şimdi de dönüp Irak
ve Suriye sorunun da “Ben de masada olacağım” diyorsunuz.
O masaya, birilerinin
istediği kadar, ancak şeklen oturursunuz ama hiçbir zaman ciddi aktör
olamazsınız.
Devlet yapısının
bozulmasına katkı verdiğiniz o komşu ülkelerden, ülkemize ihraç edilen terörü
şimdi haklı olarak önlemeye çalışıyorsunuz.
O haddinizi de aşarak
eleştirmeye çalıştığın, Atatürk ve arkadaşlarının dış politikası, komşu
ülkelerin içişlerine karışmadan, ama onların arasındaki ihtilaflarda çözümlere
katkı vererek bölge lideri olmak ve dünya politikasında da bu nedenle ağırlık
sahibi olmaktı.
O dönem de Türk dış
politikası mezhepçi bir anlayışla yönetilmezdi, tek kıstas bölge ülkelerinin ve
Türkiye’nin üstün çıkarlarıydı.
İşte o Sadabat Paktı
o politikanın eseriydi.
Çok daha yakın
tarihte, İran ile Irak arasında yıllarca süren savaşta Türkiye tarafsız kalarak
bölgedeki ağırlığını korumuştu. Allahtan
o tarihte siz iktidarda değildiniz de o bataklığa Türkiye girmedi.
Parça parça olmasına
göz yumduğunuz Irak’ta şimdi Musul hayalleri kuruyorsunuz.
Ne kendinizi ne de
Türk halkını kandırmaya çalışmayın, olmayacak duaya amin diyorsunuz.
Uluslar arası
hukuktan kaynaklanan, komşu ülkelerden bu ülkeye ihraç edilen terör ile
mücadele için bile, oyunun güçlü aktörlerinin izin verdiği sınırlar içinde
haklarınızı kullanabiliyorsunuz
Ekonomi de ne istedin
de yapamadın. Bu ülkenin yetmiş yılda elde ettiği bütün kazanımları “babalar
gibi sattın”.
Cumhuriyet tarihine
bir bakın, sizden başka “kupon arazilerin satışına ben karar vereceğim” diyen
tek bir siyaset adamı var mı?
İstediğiniz, istikrar
ve demokrasi için başkanlık değil, istediğiniz, otoriter bir rejim kurmak. Başkan
olsanız da bugüne kadar ne yaptıysanız
onu yaparsınız.