Herhangi bir konuda
diğer ülkeleri bilgilendirmek, aydınlatmak, ülkenizin görüşlerini anlatmak
istiyorsanız üç yol vardır.
Bunlardan ilki
diplomatik yoldur. Ülkeniz diplomatları hükümetlerinin görüşlerini bulundukları
ülkelerde anlatırlar.
İkincisi lobby
çalışmalarıdır; bu çalışmanın yapıldığı ülkelerde konferanslar, paneller
düzenlenir. Nitekim geçtiğimiz günlerde ABD’de faaliyet gösteren Turkish
Heritage Organizatıon isimli bir kuruluşun aralarında emekli Korgeneral İsmail Hakkı
Pekin, emekli askeri savcı Ahmet Zeki Üçok ve gazeteci/yazar Nedim Şener
gibi balyoz mağdurları ile bazı
akademisyenleri çağırarak yaptığı toplantılar gibi.
Üçüncü ve en etkin
yol ise yabancı devlet adamlarını, gazetecileri, yazarları, bilim adamlarını
ülkenize davet eder, çok daha geniş bir zaman dilimi içinde, hem davetlilerin
olayları yerinde görmesini ve hem de onların çok değişik gruplarla konuşarak
daha inandırıcı bilgilere ulaşmasını sağlarsınız.
Türkiye’nin bugün de 31
Mart gerici kalkışması benzeri 15 Temmuz kalkışmasını Dünya’ya anlatabilmesi
için yapması gerekenler bunlardır.
Yoksa bir grup
bindirilmiş kıta görünümlü yandaşlar önünde Dünya’ya babalanarak bu işler
olmaz.
Türkiye ikna edici
olmak ve gerçekten bu gerici ayaklanmayı tümüyle bastırıp yok
etmek istiyorsa, öncelikle iktidarda ve
muhalefetteki bütün FETO yandaşları siyasiler hakkında gereğini yapması
gerekmektedir. Bunlar yıllarca terör örgütüne yardım yataklık ederek, örgütün
devletin bütün organlarına sızmalarına imkân sağlamışlardır.
Artık dünya küçük bir
köy, herkes birbirinin her faaliyetini gözlüyor, biliyor.
2004 yılında bu terör
örgütü ile ilgili olarak MGK’da “Türkiye’deki Nurculuk Faaliyetleri ve
Fethullah Gülen” konusunda, bu örgütün yurt içi ve yurt dışı faaliyetlerine
karşı bir eylem planı hazırlanmasının uygun görüldüğü, AKP’li üyelerini de
imzalarıyla tavsiye kararı olarak Bakanlar Kuruluna sunulduğu ortadayken,
mağduriyet söylemlerine kimse inanmaz.
Zira; bu kararla
ilgili olarak bazı AKP üst düzey yöneticileri “Bu MGK Kararı yok hükmündedir”
demişlerdir.
MGK’nın bu kararına
rağmen, yıllarca terör örgütünün, devletin sivil ve askeri kadrolarına
yerleşmesine, bankalar, okullar açarak, büyük servetler elde etmesine göz yuman,
hatta yardımcı olan bir siyasi iktidarın, bu kararı yok hükmünde saydığı
açıktır. Bundan sonra “aldatıldık, kandırıldık” söylemleri doğru ve inandırıcı
değildir.
17-25 Aralık bir
darbe teşebbüsü idi ise, o zaman adı
karışan bakanları niye tasfiye ettiniz.
Hangisi doğru, darbe
teşebbüsü mü, yolsuzluk yapıldığı mı?
17-25 Aralık Fethullah
Gülen terör örgütünün darbe teşebbüsü ise, bu tarihten sonra, FETÖ üyesi albay
rütbesindeki subayları general yaptınız mı veya darbede etkin rol alabilecek kritik
görevlere getirdiniz mi?
MGK’nın yukarıda
belirttiğim kararına rağmen bu ülkede memurun terfi edebilmesinde ölçü liyakat değil de bu örgüte yakınlık oldu ise, bu örgüte
yanaşan memurun ne suçu var.
Bu ülkenin Atatürkçülerine,
ulusalcılarına, bu örgütün hakimi, savcısı, tetikçi gazetecisi ile en
haksız, en çirkin saldırılar yapılırken, memnun ve mutlu olayları seyir
ediyordunuz.
Ülkenin ordusu,
yalancı tanıklarla, düzmece belgelerle iğdiş edilmek üzere hazırlıklar
yapılırken, önce “Bir savcı arıyoruz” dediniz ve buldunuz, ondan sonra da onun
düzmece belgelere, yalancı tanıklara dayanarak açtığı davayla ilgili olarak da
“Ben bu davanın savcısıyım” dediniz.
Bu iğrenç tezgahın
yargıç ve savcılarından bugün yaklaşık üç bin beş yüzü ya tutuklu ya da açığa
alınmış.
Şimdi de Dünya’ya biz
kandırıldık diyorsunuz ve buna da insanların inanmasını bekliyorsunuz.
Dünya’da ve bu
ülkedeki büyük bir çoğunluk, haklı olarak, bu kanlı mücadelenin, bir dönemin
ortakları arasında yaşanmış, hesaplaşma olduğunu düşünüyor.
Ama bütün bunların
sorumlusu sizsiniz. Zira; Darbeleri Araştırma Komisyonu kuruyorsunuz, sanki
darbenin sebepleri ortaya çıkmasın diye, Ergenekon ve Balyoz kumpaslarına açık
destek veren, Fethullah Gülen ile ilişkisinin araştırılması gereken bir eski
savcıyı başına getiriyorsunuz.
Onda sonra da Dünya bize
inansın diyorsunuz, insanlar size niye inansın.