Dün kütüphanemi
düzeltirken elime çok enteresan bir kitap geçti. Sonradan hatırladım bu kitap
bir dönem çok da gündem de kalmıştı.
Kitabın adı “LİDERLER neden YALAN SÖYLERLER” yazarı
John J. Meaesheimer.
Yazar kitabında
“Yalan Nedir” diye sormuş ve “Yalan
söyleme ise bir kişinin doğru olduğunu düşünmeleri umuduyla yanlış olduğunu
bildiği veya şüphelendiği bir beyanda bulunmasıdır. Yalan, hedef kitleyi
aldatmak için tasarlanmış pozitif bir eylemdir. Yalan, bir kimsenin yanlış
olduğunu bildiği olguları uydurması veya doğru olduğunu bildiği olguları inkar
etmesini içerebilir. Fakat yalan sadece belli olguların doğruluyla ilgili
değildir. Hayali bir hikaye anlatmak üzere olguların gizli bir maksatla tertip
edilmesini de içerebilir.“ diyerek cevap vermiş.
Yaşadığınız toplumda
olup bitenleri izleyin, konuşulanlara bakın ne kadar tanıdık geliyor değil mi
yazarın söylediği?
Özellikle
siyasetçiler yalan söylememelidirler. Nitekim yazar kitabında çok önemli bir
tehlikeye işaret ediyor.
“Yaygın yalan söyleme
bir demokrasi içindeki yurttaşların kararlarını yanlış bilgilere dayandırma
ihtimalinin yüksek olması nedeniyle meseleler ve adaylar hakkında oy
kullanırken bilinçli tercihler yapılmasını zorlaştırır………..Demokrasiler, ancak
yurttaşların güvenilir bilgilere sahip olduğu ve yüksek düzeyde şeffaflık ve
dürüstlük bulunduğu zaman çalışabilecek oldukça etkin bir fikirler piyasasını
içerdikleri zaman en iyi şekilde
faaliyet gösterirler.”
“…, bir demokrasi
içinde yalan söyleme çok yaygınlaşırsa bu durum, halkın demokratik yönetime olan
inancını kaybetmesine ve bir çeşit otoriter yönetime teveccüh göstermeye
heveslenmesine yol açabilir. Sonuçta, kamuoyunun bir yalancılar güruhu
olduklarını düşünmesinden dolayı liderlerine
hiç saygı duymadığı ve derinden yozlaşmış olduklarını düşündüğü için de
kurumlarına hiç itibar etmediği bir demokrasinin uzun süre hayatta kalabilmesini görmek
zordur.Kısacası , çok fazla yalan
söylenmesi devlete ve topluma çok ciddi zararlar verir.”
Aslında bu kitabı
hepimizin dikkatlice ve defalarca
okumamızda fayda umuyorum.
Artık tarihi
gerçekleri çarpıtarak, yalan söyleyerek halkı kandırmaktan vazgeçelim.
Siyasetçi günlük çıkarı için yalan söylediğinde kazandığını zannettiği anda en
büyük yenilgisini almak üzeredir.
Bindirilmiş kıtalar
önünde yapılan konuşmalar o an için alkışta alır. Bunlar inandırıcı değildir. O
alkışlayanlar gerçek bir tehdit karşısında bir anda yok olurlar.
Liderler kendi
halklarına yalan söyledikleri zaman, gündelik hayatımıza da zarar veriyorlar,
toplumun yozlaşmasına neden oluyorlar.
Tek radyo, kısıtlı
yazılı basın dönemi çok geride kaldı. Artık teknolojideki gelişiminde baş
döndürücü hızı nedeniyle kitle iletişim araçları çok gelişti. Bu nedenle
insanları çok kısa bir süre için kandırabilirsiniz.
Topluma zarar veren
liderlerin sadece yalan söylemeleri mi?
Elbette hayır.
Çarpıtma, bilgiyi
saklama da toplumu aldatmanın, ona zarar vermenin diğer çeşitleridir.
Bir lider kendi
içindeki yolsuzluğun hukuksuzluğun üstünü örtüp bunu saklarsa, rakibinin
yolsuzluğunu, hukuksuzluğunu haykıramaz.
Toplumda
inandırıcılığını yitirir.
Örneğin, kendisi de
tarihi gerçekleri çarpıtarak, yalan söyleyerek toplumun bir kesimini
kandırmışsa ya da kandırmaya çalışmışsa, en güçlü rakibinin tarihi
çarpıtmasına, yalan söylemesine
gerektiği gibi cevap veremez.
O zaman toplum
demokratik tercihini doğru yapamaz.
Bir ülkede
demokrasinin sağlıklı bir şekilde yaşayabilmesi için, iktidarı elinde
bulunduranlara karşı demokratik bir alternatifin olmasıdır.
Demokratik bir
alternatif olmaktan çıkarsanız, kitleleri başka arayışlara mecbur edersiniz.
Siz ülke olarak, adı
yolsuzluğa karışmış, siyasetçinizi, belediye başkanınızı yargı önüne
çıkartmıyorsanız, bunun üstünü örtmeye çalışıyorsanız, demokrasiyi kendi
ellerinizle öldürmeye çalışıyorsunuzdur.