19 Eylül 2016 Pazartesi

ABD İŞİ KÜSTAHLIĞA VARDIRDI.


Geçtiğimiz günlerde  bazı belediyelere kayyum atanması üzerine ABD Ankara Büyükelçiliği hiç vakit kaybetmeden bir açıklama yayınladı.
Açıklama aynen şöyle:
“Hükümetin bazı seçilmiş yerel yetkilileri terörizmi destekledikleri iddiasıyla görevden alma ve yerlerine kayyum atama kararını takiben Türkiye’nin Güneydoğusu’ndaki çatışma haberlerinden endişe duyuyoruz.
Amerika Birleşik Devletleri terörizmi lanetlemekte ve Türkiye’nin kendisini savunma hakkını desteklemektedir. Türk mercileri bazı yerel yetkililerin terörist gruplara katıldığı veya maddi destek sağladıkları yönündeki iddiaları araştırırken, hukuki süreç ve Türk Anayasası’nda saklı olduğu şekilde barışçıl politik ifade hakkını da içermek üzere, kişisel haklara saygının önemine işaret ederiz. Kayyum atamalarının geçici olacağını ve vatandaşların Türk yasasına uygun bir şekilde yeni yerel yetkililer seçmelerine izin verileceğini ümit ediyoruz”   
Hemen peşinen belirtelim ki, bu gibi konularda Büyükelçilerin hükümetlerinden talimat almadan kamuoyuna açıklama yapmaları mutat değildir.
Bizim hükümet yetkilileri  ve basın, açıklamayı sanki  Büyükelçinin kendi kişisel görüşü imiş gibi ele aldılar.
Bu ve benzeri açıklamaları ABD’nin uzun zamandır uyguladığı Kürt Politikası çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Açıklama bu politikalara da uygundur.
Nitekim 15 Eylül günü ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü gerçeği herkesin suratına “ Ne zaman bir ABD Büyükelçisi konuşsa, O, ABD hükümeti adınadır” diyerek tokat gibi vurdu.
Bununla da kalmadı bir müstemleke valisi edasıyla “…insan hakları ve Türk demokrasisinin durumu hakkında görüş ayrılıklarımız olursa, bunu kamuoyuna açıklayacak kadar güçlü ilişkiler içinde olduğunu düşünüyoruz” diyerek açıklamaya devam etti.
Kayyum atamaları bizim iç işimizdir. Biz  kendi içimizde, kayyum atamalarının  hukuka uygun olup olmadığını elbette tartışırız ve tartışmalıyız da.
ABD ve diğer büyük devletler unutmamalıdırlar ki; biz bu Cumhuriyeti başkaların beklentilerine boyun eğerek değil, emperyalizme karşı, bütün mazlum milletlere örnek olan bir savaşı vererek ulusal çıkarlarımızı koruyarak kurduk ve yaşatıyoruz.
Bizi masa başında sömürgeci subayların harita üzerinde kurdukları aşiret devletleriyle karıştırmasınlar.
Ancak burada kızılması gereken ABD Büyükelçisi veya ABD hükümet yetkilileri değildir. Benzer olaylar karşısında gerek geçmişte ve gerekse de şimdi diplomatik teamüllere uygun şekilde tepki vermeyen yetkililerdir. Bu tepkiler verilmediği için bugün iş bu noktaya gelmiştir.
Bu tür, ülkemizin içişlerine bir müstemleke valisi edasıyla yapılan müdahalelere, bazı Bakanların yaptığı gibi Cami çıkışında, halkın önünde popülist konuşmalarla değil , doğrudan muhatabına, diplomatik teamüllere uygun en sert tepki verilerek yapılır..
Yaşadığımız bir başka hazin durum da CHP’nin bu olay karşısındaki sessizliğidir.
Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen bir liderin koltuğunda oturanlar, ABD’nin dümen suyuna girip sinmiş vaziyetteler.
Bu içişlerimize yapılan çirkin, küstahlığa vardırılan müdahale karşısında kükremesi gereken parti Cumhuriyet Halk Partisi olmalıydı.
Ama maalesef anlaşılıyor ki; 1 Mart 2003 tezkeresini reddettirenlere duyulan kin nedeniyle, CHP’nin ulusalcı kadroları bugünler düşünülerek bir kaset operasyonuyla tasfiye ettirmişlerdir.
Bunun yerine, ABD Büyükelçileri ile otel odalarında gizli görüşme yapmakta sakınca görmeyen, Türkiye’nin ulusal çıkarları için bile kükremekten çekinen ABD’nin dümen suyuna girmekte sakınca görmeyenlerin  önü açılmış.
Özetle: Ülkeyi yönetenlerin, ama özellikle de CHP’nin bugünkü yöneticilerinin, Amerika’nın ve diğer büyük devletlerin,  bizim ülke güvenliğimizle ilgili çıkarlarımızı ilgilendiren konularda izledikleri politikaların özünü anlamaya çalışmaları ve bu politikaların Türkiye’nin temel çıkarlarıyla çeliştiği durumlarda tavırlarını açıkça ortaya koymaları gerekir.
NOT:Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Kayyum” olarak yazıldığı için bunu kullandım.