Yüksek Seçim Kurulu (YSK) MHP’li ve CHP’li
milletvekillerinin, Cumhurbaşkanı’nın
AKP’den yana taraf olarak davrandığından bahisle yaptıkları
şikayetlerini oybirliği ile reddetmiştir.
Reddederken “298 sayılı yasa, kurula sadece
siyasi partiler ve adaylar yönünden inceleme yapma yetkisi veriyor.
Cumhurbaşkanı’nın faaliyetlerini inceleme ya da durdurma yetkimiz yok”
demiştir.
Bu red kararı da, aynen Cumhurbaşkanı’nın
tutum ve davranışları gibi Anayasaya aykırıdır.
Önceki Adalet Bakanlarından Prof. Dr Aysel
Çelikel ”Cumhurbaşkanı’nın, sorumsuzluk
ilkesi arkasına sığınarak, hukuk devleti ilkesini ihlal etmesi, mitingler
düzenleyip seçimlerde AKP İktidarı için oy istemesi açık bir Anayasa ihlalidir”
diyerek çok doğru bir tespit yapmıştır.
Bu tespit ne kadar doğruysa YSK’nın kararı
da o kadar yanlıştır ve Anayasaya
aykırıdır.
Anayasamızın “Seçimlerin genel yönetim ve
denetimi” başlığını taşıyan 79. Maddesini değişik 2. fıkrasında “ Seçimlerin başlamasından bitimine kadar,
seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri
yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden
sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikayet ve
itirazları inceleme ve kesin karar bağlama ……..görevi Yüksek Seçim Kurulu’na
aittir” denmektedir.
Cumhurbaşkanı işlem ve eylemlerinde
sorumsuzdur, ancak bu sorumsuzluğu, Anayasanın kendisine verdiği görev ve
yetkilerini kullanırkendir.
Cumhurbaşkanlığı seçiminin sonuçları YSK
tarafından 13 Ağustos 2014 tarihinde ilan edilmiştir.
Bu ilanın yapıldığı anda, artık kendisi
Cumhurbaşkanı olmuştur ve partisi ile ilişkisi kendiliğinden kesilmiştir.
Tarafsızlığı da o an itibariyle başlar.
YSK’nın ilanından sonra, Cumhurbaşkanı
olarak seçilmiş kişi tüm işlem ve eylemlerinde “tarafsız” davranmak zorundadır.
Tarafsızlığı gereği de tüm kişi ve kuruluşlara eşit mesafede durmak
zorundadır. Bu nedenle hiçbir zaman bir parti lehine propaganda faaliyetlerine
katılıp, oy isteyemez.
Böyle bir hakkının olmaması doğaldır, zira; seçildiği anda partisi ile ilgisi kesilir ve artık tarafsız olmak zorundadır.
Elbette Anayasa koyucu “BÜYÜK TÜRK MİLLETİ VE TARİH
HUZURUNDA, NAMUSUM VE ŞEREFİM ÜZERİNE ANDİÇERİM”
diyen bir kişinin, Anayasayı bu şekilde
çiğneyebileceğini aklına bile
getiremediği için buna bir müeyyide öngörme gereksinimini
hissetmemiştir.
Cumhurbaşkanı olmuş bir kişinin “Ben alışılmamış bir Cumhurbaşkanı olacağım”
demek hak ve yetkisi de yoktur, burası muz cumhuriyeti değildir.
Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devletidir,
herkesin hak ve yetkileri Anayasa ve yasalarla tespit edilmiştir, kim, hangi
makamı işgal ederse etsin Anayasaya uymak zorundadır.
Böyle bir cümle kullanması ve buna bağlı
olarak görev ve yetkileri dışında, sorumsuzluk
ilkesinin arkasına sığınıp işlem ve eylemlerde bulunması, anayasanın hukuk devleti ilkesinin çiğnenmesidir.
Tarafsızlığını alenen ihlal eden bir Cumhurbaşkanı’na da, hukuk devleti
çerçevesinde bir mercii “dur demek
zorundadır”
Anayasanın 11. Maddesi “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare
makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır” demektedir.
Bu maddenin hiçbir yerinde Cumhurbaşkanları
bundan muaftır denmemektedir.
Tarafsızlığı bir Anayasal zorunluluk olan
Cumhurbaşkanı, eğer bu ilkeyi, sorumsuzluk
ilkesinin arkasına sığınıp çiğnemeye başlayıp, bir parti yöneticisi gibi
davranıyorsa, seçimlerin dürüstlüğünden bahis etmek artık mümkün değildir.
Zira; Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı
seçildiği günden beri 12 yıl Genel
başkanı olduğu partinin, bugünde yöneticisi
gibi hareket etmiş ve etmektedir.
Bu nedenle YSK, Cumhurbaşkanı’nın
faaliyetlerini inceleme ya da durdurma yetkimiz yoktur” diyemez.
YSK,
Cumhurbaşkanı’nın bu durumunu tespit eder ve bir genelgeyle kamuoyuna duyurur.
Böylece kendisini de bağlayan Anayasaya
uygun davrandığını, herkesin de, hatta Cumhurbaşkanı’nın bile, Anayasaya uygun davranması gerektiğini ortaya
koyar.