Bu sözler sanatçı
Nuri Bilge Ceylan’a ait, ülkemizin içine düşürüldüğü durumu bu kadar güzel ve
özlü anlatan bir ifade olamaz.
Her 24 Nisan’dan
farklı olarak ve 100. Yılına da denk
gelmesi nedeniyle 24 Nisan Sözde Ermeni Soykırımının yıldönümü bu yıl daha
büyük etkinliklerle anıldı.
Bu coğrafyada
dönemin büyük devletleri, Osmanlı Devletini parçalamak hedefine ulaşmak için
bünyesinde yaşayan Hıristiyan milletleri hep kullanmışlardır. Emperyalist büyük
güçlerin Osmanlıyı paylaşma arzusu içinde
kullandıkları bir diğer millette Ermenilerdir.
Bu coğrafyada 1. Dünya Savaşında yaşananların sanatçı Ara
Güler’in de belirttiği gibi emperyalizmin bir oyunu olduğunu kabul
edebilsek, burada yaşanan acılara emperyalistlerin oyununa gelenlerin sebep olduğunu
söyleyebilsek hiçbir sorun kalmayacak.
Ogün Ermenilere
Osmanlı toprakları üzerinde, Karadeniz’den Akdeniz’e ülke vaat ederek onları
tahrik edip kışkırttıktan emperyalistler, sonra da işleri bitince o insanları kaderleriyle
baş başa bırakıp çekip gittiler.
Dün Ermenileri
tahrik etmişlerdi, bugünde aynı oyunu Kürtler üstüne oynuyorlar. İşleri bitince
onları da kaderleri ile baş başa bırakıp çekip gidecekler.
Emperyalistler daima
parçalamaya çalıştıkları ülkelerde elde ettikleri hainleri kullanırlar. Dünde
kullanmışlardı bugünde kullanıyorlar.
Aslında bu elde
edilmiş hainlerin sayısı az olmakla beraber, sesleri herkesten çok çıkar.
Ermeni diasporası ve
onun destekçileri, uluslararası antlaşmalara ve mahkeme kararlarına aykırı olarak parlamentolarından “Ermeni Soykırım
Yoktur” demeyi yasaklayan yasalar veya soykırımı tanıyan kararlar çıkartabilirler,
ama biz Türkiye’de, “Ermeni Soy Kırımı bir emperyalist yalandır, bu nedenle
Türkiye’de Ermeni soy kırımı yapılmıştır demek yasaktır” diye bir yasa
çıkartmaya veya TBMM’den karar almaya kalksak, içerden ve dışarıdan gelecek “düşünce ve ifade özgürlüğü kısıtlanıyor” haklı
eleştirilerine hedef olurduk.
Siz hiç yurt
içindeki Ermeni Diasporasının elde edilmiş uzantılarının, bölücü Kürtlerin
Avrupa parlamentolarının aldığı, “Ermeni soykırımı yoktur”, demeyi yasaklayan yasalar
veya kararlar çıktığında, bunlara, “Bu işler siyasetçilerin değil, tarihçilerin
ve mahkemelerin işi” diyerek tepki verdiklerini duydunuz mu?
Duyamazsınız,
bunların ne söyleyeceklerine kendileri değil onların iplerini ellerinde
tutanlar karar verirler.
Geçmişin yaralarını
sarmak karşılıklı saygı duymaktan geçer.
1915 olaylarının 100
yıl dönümü vesilesiyle İstanbul’da
Meryem Ana Kilisesinde düzenlenen ve o tarihte hayatını kaybeden Ermenilerin
anıldığı ayine Hükümeti temsilen AB’den sorumlu Bakan, yabancı diplomatlar ve
çeşitli dinlere mensup ruhani liderler katıldı.
Acaba Diyanet İşleri
Başkanlığımız, örneğin Sultan Ahmet Camiinde aynı yıllarda Ermenilerce
öldürülen 500 bin Türk için bir Mevlit
okutsa, aynı yabancı dini ve siyasi temsilciler bu Mevlit’e katılırlar
mıydı?
Elbette katılmazlar.
Bırakın yabancı din ve
siyaset adamlarını, Mustafa Kemal’in büyük nutkunda “Ermeni kitali konusundaki sözler, gerçeğe uygun değildir. Aksine, güney
bölgelerinde, yabancı kuvvetler tarafından
silahlandırılan Ermeniler, gördükleri koruyuculuktan cesaret alarak
bulundukları yerlerdeki Müslümanlara saldırmaktaydı. İntikam düşüncesiyle
her tarafa insafsız bir şekilde öldürme
ve yok etme siyaseti gütmekteydiler. Ermeniler ….binlerce çaresiz ve suçsuz
ana ve çocukları işkenceyle öldürmüşlerdi.Tarihte bir benzeri görülmemiş
olan bu vahşeti yapan Ermenilerdi. Müslümanlar yalnız namuslarını ve canlarını
korumak için karşı koymuş ve kendilerini savunmuşlardı” şeklindeki söyleyebildiklerini,
bugün söyleyebilecek bir Türk siyaset adamı var mı?
Ne gezer.
Bunları
söyleyebilmek için, bağımsız, kişilikli, ülke çıkarı temelli, Türkiye’nin
gücünü ve halkının desteğini arkasına alan ulusal dış politikayı hayata
geçirmeyi hedefleyen bir siyası yapıya ihtiyaç vardır, benim yalnız ve güzel ülkem.