1 Mayıs 2020 Cuma

GAZETECİNİN VE YARGICIN ROLÜ



 Bizim gibi demokrasi kültürü gelişmemiş ülkelerde çocukluğu, ergenliği menkıbeler dinleyerek geçmiş alt kültür grubundan gelen kişiler bir gün hasbelkader iktidarı  ele geçirirlerse ve de birkaç defa üst üste seçim kazanırlarsa kendilerine büyüklük vehmetmeye başlarlar.
Bu tür kişilerin oluşturduğu yapıların  ana karakterini, siyasi sadakat ve destek karşılığında, “Başkan” tarafından devlet kaynakları merkezli servet ve hizmet dağıtımı belirlemektedir.
Bu tür yapıların temel amacı, iktidarı kontrol ve denge araçlarından arındırılmış olarak, üstün kabul ettikleri “Başkana” bırakmaktır. Böylelikle her şeyin daha düzgün yürüyeceğine inanırlar. Yani kolektif aklın yerine tek adamın aklına güven söz konusudur.
İktidarı  kontrol ve denge araçlarından arındırıp tek adamın aklına emanet ederseniz, bu yapıda hiçbir anayasal özgürlüğün güvencesi kalmaz. Bu yapılar süratle totaliterleşmeye başlarlar.
Totaliterleşen rejime giden  her memlekette aynen bugün Türkiye’de olduğu gibi  önce basın susturulur, sonrada yargı düzene (!) sokularak, onun yardımıyla kalan az sayıdaki muhalif kabul edilen basın da hizaya getirilmeye çalışılır.
Türkiye’de de sıra aynen böyle olmuştur. Önce basın üzerinde operasyonlar yapılmaya başlanmış,  aydınlarımız ve siyasetçilerimiz ufkun ötesini göremedikleri için basın üzerinde yapılan operasyonun totaliterleşmeye giden yolun ilk adımları olduğunu görememişlerdir.
Basının büyük kısmı yandaş, havuz medyası haline getirildikten sonra, yargı üzerine operasyonlar yapılmış ve bağımsız ve tarafsız olması gereken yargı siyasal iktidarın güdümüne girmiştir.
O andan itibaren de güçler ayrılığı, da, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi kavramlar sadece kağıtta yazılı,  kompozisyon konuları olmaktan ileri gidemez hale gelmişlerdir.
Böylelikle siyasal iktidarı etkin denetleyecek bir kurum kalmamıştır. Zira gerçek demokrasilerde hareket noktası, idare edenler yani iktidar sahiplerinin ancak kontrol ve sorumluluk sayesinde doğru yolda kalabileceklerine inanılır.
Çünkü özgür basının varlığı siyasi iktidarın yanlışlıklarını ortaya koyarak rezil edebileceği ve sonrada bağımsız ve tarafsız bir yargının mahkum edeceği korkusu, iktidarları dürüst kalmağa zorlar.
İşte modern demokrasilerde bu nedenledir ki, iktidarları kontrol eden basın, 4. Kuvvet olarak nitelenmekte ve kabul edilmektedir.
Tabii artık basın deyince sadece yazılı basın düşünülmemelidir. Bilhassa okur yazar nispetinin düşük olduğu memleketlerde, görsel ve işitsel medyanın gazetelere nazaran çok daha geniş kitlelere daha kolay ve ucuz ulaşabildiği gerçeğini unutmamak gerekir.
Birde bunlara şimdi özellikle 40 yaş altı kuşağın yoğun olarak kullandığı sosyal medyayı ilave etmek gerekiyor.
Bu nedenledir ki totaliterleşme eğilimindeki iktidarlar sosyal medyayı da engellemek en hafifi tabiriyle kontrol edebilmeye çalışmaktadırlar.
Totaliterleşen rejimlerde bir yazı, ekranlarda ki bir haber veya düşünce açıklaması suç sayılırken, demokrasilerde ise bunlar en doğal bir düşünce açıklaması,  eleştiri olarak kabul edilmektedirler.
Son yıllarda ülkemizde basının siyasal iktidarı denetleyebilmesi çok zor ve imkansız hale gelmiştir.
Hoşlanılmayan her habere iktidarın emrine girmiş yargı vasıtasıyla hemen yayın yasağı konulmakta ya da gazeteciler hapse atılmaktadır.
Yayın yasağı konan ya da mahkumiyet konusu yapılan haber ve yazılar demokratik bir ülkede olağan gazetecilik faaliyeti olarak görülebilecek işlerdendir.
Ama gelinen nokta da basın, siyasi iktidar karşısında çok zayıf bir durumdadır. Bu nedenle gerçek demokrasilerde gazeteci ile bağımsız  ve tarafsız yargıcın rolü çok önemlidir.