KENDİNİ DEVLET ZANNETMEK
Son yıllarda giderek çok yanlış bir
düşünceye kapılan AKP daha doğrusu AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,
kanunlara aykırı bir şekilde kendisinin
organları haline geldiğini düşünerek, Anayasa’ya aykırı olarak
mahkemelere, kanunda ve yönetmeliklerde olmayan bazı hususları talimat olarak bakanlıklara
verebilmektedir.
En son yaşadığımız bazı örnekler bunu açıkça
ortaya koymaktadır.
İşte yasalara göre bağımsız ve yansız olması
gereken RTÜK başkanının “ Cumhurbaşkanımızdan bir talimat gelirse bunu emir
kabul ederiz” cümlesi, Cumhuriyet Halk Partisi Üreyir Gençlik Kolları
Başkanının, Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylemiyle Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatı
üstüne tutuklanması, yeni hakim ve savcıların kura törenine bağlanarak, yasa da
yönetmelik de bulunmayan, “Benim takdir hakkım…..” sözünü kullanabilmesi,
kendini devlet zannetme yanlışının dışavurumlarıdır.
Ne kadar özenirlerse özensinler demokrasi
nehrini artık tersine akıtmak mümkün olmayacaktır.
Milli egemenlik prensibinin gelişmesindeki ilk ayağı temsil eden, Atatürk
devrimlerinin üstünden yüz yıla yakın bir süre geçti. Devleti kuran kadronun
Atatürk’ün en yakın silah arkadaşı İsmet İnönü’nün, her istediğini yapabilecek,
yaptırabilecek güce sahipken kendi iktidarını seçimle halkın istediği şekilde
rakip partiye teslim etmiştir.
İktidarın teslim edildiği Demokrat Partinin
kurucusu ve Lideri rahmetli Celal Bayar’ın deyişiyle “İsmet Paşa istese bir
bekçi gönderir partiyi kapatabilir ama bunu yapmayacaktır” dediği bir
Türkiye’de artık tek adam, tak parti hayalleri kurmak nafiledir.
O tarihte İsmet İnönü, milli kahraman
olmanın manevi otoritesine sahipken, asıl olanın Milletin egemenliği olduğuna
inanmıştı ve gereğini yaptı.
Uygar Dünya’da tek adam inancı artık yıkıldı,
bu dönemlerin bittiği artık birileri
tarafından kabul edilmelidir.
Arkasındaki millet desteğini kaybeden siyasetçilerin gereksiz şiddet yollarına
başvurarak iktidarda kalmak başarısını göstereni bugüne kadar görülmedi.
Muhalif siyasetçileri, muhalif aydınları,
gazetecileri, sanatçıları zindanlara tıkmak demokrasi nehrin akışını ters
çevirmeye yetmeyeceği gibi bu insanlarla gönül bağı olan insanların bunlara
olan sevgilerini azaltmayacağı gibi tam aksine arttıracaktır.
İnsanları hapse atmak, yayın kuruluşlarının ekranlarını
karartmak para cezaları vermek bu insanları susturamayacağı gibi, bunları yapan
iktidar sahibine de duyulan sevgiyi azaltır.
Toplum haksızlığa uğrayan insanlara sahip
çıkar, nitekim AKP kurulduğu günden beri hep mağduru oynamış ve bunu oya çevirmiştir.
Ama şimdi kendisi mağdurlar yarattığı gibi
iktidarını devam ettirmek içinde devamlı
düşman yaratıyor. Düşmanı da CHP olarak
gösteriyor.
Ama büyük yanlış yapıyor Cumhuriyet Halk
Partisi Atatürk’ün partisidir, devletten evvel var olan devleti kuran partidir.
Devrimlerin partisidir. Demokrasiye kendi iradesiyle geçip büyük bir olgunlukla
iktidarı rakibine devreden partidir.
Tabii bunda önce ilki millet egemenliğine
duyulan inanç ve ikincisi de arkalarında korkulacak bir yolsuzluk pisliğinin
olmamasıdır.
Ama AKP bugün iç politikada, dış politikada,
ekonomideki bütün yanlışları karşısındakilerde
arıyor, bunun çok büyük hata olduğunu anlayamıyor. Bu tür politikalar
Hitler Almanya’sında geçerliydi ama üstünden çok uzun yıllar geçti artik modern
dünya da yeri ve geçerliliği kalmadı.
Döviz tırmanışa geçti mi, tek suçlu “Bizi
kıskanan dış güçler” iç politika da ki başarısızlıklarda “ tek suçlu ceehaape”
ama sanki kendileri sütten çıkmış ak kaşık.
Tayyip Erdoğan ve yakın çevresinin gözden
kaçırdığı bir husus, kendisine büyük destek vererek iktidara taşıyan alt, orta
gelir grubu mensubu kitleler artık kendisinden kaçıyorlar.
Bu zümreler ekonomik olarak ezilirken, destek verdikleri partilerinden güç
alan bazı çevrelerin huzuru bozduklarını söyleyerek, bunların kendi sorunlarını
çözemeyeceğine inanıyorlar.
Ve meşhur Hint atasözün tekrarlıyorlar, “eğer
birileri oturduğu koltuktan kalkmakta sıkıntı yaşıyorsa bil ki altını pisletmiştir.”