5 Mayıs 2020 Salı

"ERMENİ SOYKIRIMI" KONUSUNDA TÜRKİYE ÇOK ZEMİN KAYBETTİ



Türkiye, "Ermeni soykırımı" iddiaları hakkında AKP iktidarı zamanında çok zemin kaybetti, hala da kaybediyor. 
Bu zemin kaybı, Ermenistan anayasasında ve bağımsızlık bildirgesinde yer alan ve açıkça Türkiye'den toprak talep eden hükümler yerli yerinde dururken, bunu hiç sorun yapmadan, 2009 yılında Ermenistan ile -utanç veren bir biçimde- "büyük devletlerin" gözetimi altında zamanın dışişleri bakanı Davutoğlu tarafından imzalanan protokoller ile başladı. Neyse ki, Ermenistan ayak sürüyünce protokoller uygulanmadı.
Protokol İmzası anında o utanç verici fotoğrafı gözünüzün önüne getirin. Düveli Muazzamanın temsilcileri İsviçre'nin Dışişleri Bakanı Micheline Calmy-Rey, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner, Avrupa Konseyi'ne başkanlık eden Slovenya'nın Dışişleri Bakanı Samuel Zbogar ile AB Ortak Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Javier Solana masanın arkasında ayakta duruyorlar. Önlerinde ki masada iki terbiyeli çocuk Türk ve Ermenistan dışişleri Bakanları. 
Utanç duyacağımız bir tek bu fotoğraf olayı olmadı Davutoğlu dışişleri bakanı iken 2013 yılının sonlarında, bir uluslararası toplantıyı bahane ederek Ermenistan başkenti Erivan'a gitmişti. Giderken uçakta, "tehcirin tümüyle yanlış ve insanlık dışı bir uygulama" olduğunu söylemişti. Böylece Türkiye'nin yıllardır savunduğu tezin dibine dinamiti koymuştu. Geçmişten ders çıkarmadığı için safça ümit etmiş olmalıydı ki, Ermenistan da esneklik gösterecek. Hiç öyle olmamıştı. Olmadığı gibi, Ermenistan Cumhurbaşkanı, Erivan'a gelen Türk dışişleri bakanı ile görüşmeyi bile reddetmişti.
Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı'nın Ermeni Patriğine mektup yazdığı ve mektubunda "1. Dünya Savaşında hayatını kaybeden Osmanlı Ermenilerini saygıyla anıyor ve torunlarına içten taziye iletiyorum" ifadelerine yer verdiği basına yansıdı. Bir yandan konunun tarihçilere bırakılmasını talep ediyoruz, diğer yandan ülkenin (1) nolu siyasetçisi, İstanbul Vali Muavini ile muhatap olma düzeyindeki  patrik efendiye muhatap oluyor. Türkiye'nin savunduğu teze göre bu Ermeniler Osmanlı'ya ihanet etmiş ve tehcire tabi tutulmak zorunda kalınmamış mıydı?
Üstelik, sanki başka gün kalmamış gibi, mektup, bütün dünyanın "Ermeni soykırımı" günü olarak andığı 24 Nisan günü yazılıyor ve böylece o güne Ermenilerin yüklediği anlam da tanınmış oluyordu. 
Cumhurbaşkanının bu girişimi, "genocide" dememek karşılığında, Trump'ın "ricası" üzerine yaptığı akla geliyor. Sürekli geri adım atılıyor. 
Bazı CHP’liler tarafından saçma sapan açıklamalar yapılıyor ama, Kurultaydan geçen Programın 131/132 sayfalarında Ermenistan ile ilişkiler ve "soykırım" iddiaları hakkında, tüm parti üyelerini de bağlayan  Parti'nin tutumu her vasat zeka ve kültürdeki kişinin anlayabileceği şekilde açıklanıyor. "Soykırım" iddiaları hakkında aynen şu ifade yer alıyor:
"CHP, Sözde Ermeni Soykırımı iddiası ile ülkemizin haksız önyargılarla suçlanmasına karşı bugüne kadar Partimiz öncülüğünde sürdürülen kararlı duruşa sahip çıkmaya devam edecektir."
Program daha da ileri gidiyor, Ermenistan ile ilişkilerin normalleşmesinin koşulları arasında, bu ülkenin, "...dünyadaki Ermeni örgütleri vasıtasıyla Türkiye’ye karşı uluslararası hukuka aykırı biçimde soykırım iddiasıyla girişimlerde bulunmaktan vazgeçmesini de sayıyor.
CHP'nin sözde Ermeni soykırımı hakkında tüm partileri bağlayan programına yansıyan tutumu bu kadar nettir.
Tabii düşünce özgürlüğü kapsamında bu düşüncelerin aksini benimseyenler varsa bunların yapması gereken partiden istifa etmektir.