Kemal Kılıçdaroğlu 15 Ocak
günü yaptığı konuşmasında Genel Başkanı olduğu Cumhuriyet Halk
Partisi’nin, başörtüsü konusundaki
tutumunu eleştirerek, "Bizim hatalarımızdan birisi; kadının başörtüsü
sorununu Türkiye'nin bir numaralı sorunu haline getirdik. Sana ne kardeşim.
Vatandaş işsiz, iş istiyor. Çiftçinin durumu ortada, başka dertlerimiz var.
Fakirlik, yoksulluk, anarşi var. Bunları unuttuk; 'kadınlar başörtüsü taksın mı
takmasın mı' bunu konuştuk. Bu da yanlış. Çok samimi içten, söylüyorum. Yanlışa
her zaman yanlış diyeceğiz.”
Cumhuriyet Halk Partisi’nin karşı çıktığı konu, dini simge
olan “TÜRBANDIR”
Başta Kılıçdaroğlu’nun çok iyi bilmesi gereken, Cumhuriyet
Halk Partisi’nin karşı çıktığı konu, hiçbir zaman başörtüsü olmamıştır. Eğer soruna
başörtüsü sorunu dersek, bu bir şeyi saklamak olur.
Ne gerçek Cumhuriyet Halk Partililer ve ne de aklı başında
herhangi bir insan Türkiye de başörtüsü sorunu olduğunu söyleyemez. Türkiye’de
başörtüsü sorunu diye bir sorun hiç olmamıştır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin de,
siyasi bir simge olmayan, Anadolu kadının yüzlerce yıldır kullandığı başörtüsü
ile hiçbir zaman bir sorunu olmamıştır, Geçmişte de olmamıştır, bugün de
yoktur, gelecekte de olmayacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi açısından başörtüsü hayatımızın,
yaşamımızın, tarihimizin kültürümüzün içinden çıkan geleneksel bir giyinme
biçimidir.
Türkiye’deki problem başörtüsü problemi değildir. Türkiye’deki
problem, siyasal bir simge olan türban problemidir.
Gerçek Cumhuriyet Halk Partililerin sorunu ilkokullara kadar
inen, siyasal simge olan türbanladır. Yoksa Anadolu kadının başörtüsü ile
hiçbir zaman sorunu olmamıştır. Zaten bunu sorun olarak da görmemiştir.
Türban üniversitede serbest bırakıldığı zaman, bu ilkokullara
kadar iner diyen insanlara karşı çıkmıştı Kemal Kılıçdaroğlu. Bugün ilkokullara
kadar indi. Siyasal simge olan türban; laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin
Gazi Meclisine girdiği gün de, onun laiklik karşıtı bir simge olduğunu
görmezden gelerek, “hayatımın en mutlu
gününü yaşadım” demişti.
Laikliğe karşı çabalar, din üzerinden siyaset yapmak siyasi getirisi
olur diye düşünülerek destekleniyorsa,
eksik olsun o siyasi getiri.
Aynı konuşmasında
Kılıçdaroğlu “ Ben size şunu da söyleyeyim son 10 yılda en büyük değişimi
yaşayan parti: Cumhuriyet Halk Partisidir" ifadelerini kullandı.
Bu denilen değişim laiklikten taviz vermek ise bu söylenen,
maalesef çok doğru.
AKP iktidarı laiklikten sıkılmış, bunalmıştır. Köşesinden
kenarından kemirmeye çalışmaktadır.
Bu tür konuşmalarla bilerek ya da bilmeyerek buna
destek olunuyor.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin şanlı tarihine bakıldığında, hiçbir
baskı ve dış müdahale olmadan, ne kadar muhteşem değişikliklerin yaşandığı
görülür.
Kılıçdaroğlu’nun “Biz 1930’ların CHP’si değiliz” dediği,
dönemdeki Cumhuriyet Halk Partisi, ihtilal hukukundan, kanun devletine, kanun
devletinden, hukuk devletine, tek partili hayattan çok partili hayata yani
kendi iradesiyle demokrasiye geçmiş bir partidir.
Ülkemiz çok kritik
günlerden geçerken, bugün AKP’nin tehlikeli yanlışlarını tartışacağımız yerde, rotası, doğrultusu çok tehlikeli bir
istikamete sürüklenen Türkiye için doğru rota ve istikameti göstermek daha
doğru olmaz mıydı?
Kemal bey, bu konuşmasında, Cumhuriyet Halk Partisi’ni
tartışacağı yerde “Kanunlara göre değil Vicdanınıza göre karar verin” diyerek,
Anayasaya aykırı olarak hakimlere talimat veren, en hafif söylemiyle telkinde
bulunan AKP Genel Başkanının Anayasayı
yok sayan bu konuşmasını eleştirse, tehlikenin boyutlarını ortaya koysa daha
doğru olmaz mıydı?
Artık birilerinin Kemal beye, ulu Önder Atatürk’ün koltuğunda
oturduğunu hatırlatması gerekiyor.