Barış
Doster’in “Türkiye Kime Kalacak” isimli kitabının muhakkak okunması gerektiğine
inanıyorum.
Türkiye üzerine oynan oyunları, yurt
içindeki bölücü, besleme, devşirme aydınların her zaman olduğu gibi,
emperyalizmin oyununda figuran olduklarını yazmış.
Bu emperyalizmin yurt içindeki figüranları
olanlar, “demokrasi, özgürlük, insan hakları, sivil toplum, açılım gibi
kavramlarla ve bölünme yönünde ülkeyi önemli ölçüde hazır hale getirmişlerdir.
Bunlara direnç gösteren kurum ve kişilerin,
sahte delillerle, sahtekarlığı müseccel tanıklarla düzmece belgelerle,
kumpas-tertip davalar eliyle hapse atılarak sindirilmeye çalışıldıklarını
yazmış.
Hakikaten milyonların gözü önünde Ergenekon,
Balyoz ve benzeri davalarda bu ülkenin devşirmeleri değil gerçek aydın ve
vatanseverleri yargılandı, sonra da “aa yanlış yapmışız, belgeler ve tanıklar
düzmeceymiş dediler” ve insanlara yıllarca maddi manevi işkence yaptıktan sonra
pardon dediler.
Aslında devletin yapması gereken, bu maddi
ve manevi işkence görmüş insanlardan özür dileyerek, bir af çıkartmaktı. Ama
bunu akıl edemediler.Kimse de bu konuda öncü olmadı.
17 yıllık AKP İktidarında sadece içerde
yapılan yanlışlarla kalınmadı, bu ülkenin geleneksel "Arapların içişlerine
karışma, Araplar arası ihtilaflarda taraf olmama” Yeni Osmancılık Hayaliyle
vazgeçildi.
Bu Yeni Osmanlıcılık Ham Hayali sadece emperyalistlerin işine yaradı. Bu
yanlış Yeni Osmanlıcılık Hayali ile emperyalistler Türkiye’yi cepheye sürdüler
ve en önemlisi yalnızlaştırdılar.
Bir anlamda ateşin üstündeki kestaneleri
bize aldırmaya çalıştılar.
Ve bunu da en büyük yalanlarını söyleyerek
“demokrasi getiriyoruz” diye bunu yaptılar. Irak üçe dörde bölünüyor, Suriye
parçalanmaya çalışılıyor ve bunlar Irak ve Suriye’ye demokrasi getirmek adına
yapılıyor.
Biz de maşa olarak kullanılıyoruz.
Ama burada çok dikkat edilmesi gereken bir
noktada, Esad’a karşı savaşan ve Türkiye’den büyük destek gören İslamcı
gurupların İsrail’e karşı tek kelime etmemeleridir.
Bu İslamcı gurupların, emperyalizmin
günümüzdeki temsilcisi ABD’nin emrinde olmalarından kaynaklanmaktadır.
Esad’ın kendi ülkesinin geleceği için dik
durması, elbetteki arkasındakı Rus desteği de elbette kendisine yardımcı
olmuştur. Ama Esad’ın en büyük şansı, kendisine karşı olan muhaliflerin parçalı
yapıları, saygın bir temsil kabiliyetine sahip olmamaları, batıda da bunların sorgulanmaya başlamalarına neden
olmuştur.
Bunların perde arkası en büyük destekçisi
olan ABD bile bunlarla bir yere varılamayacağını anlayınca el altından ve
dolaylı yollardan Esad’la görüşmeye başlamıştır.
ABD’nin Ortadoğu politikası, İsrail’in
güvenliği ve petrol ve doğal gaz yataklarını kontrol etmektir. Sayemizde de bu
bir anlamda gerçekleşmiştir.
Nitekim, Irak’ın kuzeyindeki bölgesel Kürt
yönetiminin en büyük siyasi, iktisadi ve diplomatik dayanağı Türkiye. Türkiye Kuzey Irak’ta çıkan
petrol ve doğal gazı Bağdat’taki Merkezi hükümeti devre dışı bırakarak, Türkiye
üzerinden dünyaya satma işinde aracılık yapmaktadır. Bu otonom Kürt yönetiminin
en büyük hamisi de ABD’dir.
Türkiye’de terör örgütü PKK ve yardakçıları;
İran’da PJAK; Irak’ta da Barzani ABD’den emir almaktadırlar.
Bu kadar açık herkesin gözü önünde oynan
oyunları göremeyen Türkiye’nin Irak ve Suriye politikaları çökmüştür.