Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, 23 Ocak günü Aselsan'ı ziyareti
sırasında yaptığı konuşmada, Yunanistan'ın Ege'deki kara suları 6 mil iken,
hava sahasının 10 mil olduğunu iddia ettiğini, uluslararası antlaşmalarla
silahsızlandırılmış 23 adanın 16'sını ise silahlandırdığını hatırlatarak, "hiçbir
şekilde hakkımızı çiğnetmeyiz... Bu konuda kararlıyız" demiş.
Ege'de mülkiyeti
uluslararası antlaşmalarla herhangi bir tarafa bırakılmamış 18 adacığın
Yunanistan tarafından son yıllar içinde uluslararası antlaşmalara aykırı olarak işgal edildiği
haberlerine sade suya tirit açıklamalar dışında tepki vermeyen ve genel olarak
çok uzun geçmişi olan (1960'lardan beri) Ege sorunlarına bugüne kadar fazla
değinmeyen AKP'nin şimdi herhangi bir neden yokken aniden Akar'ın ağzından yukarıdaki sert
çıkışı yapması çok ilginç, ilginçliğin ötesinde tipik şark kurnazlığı.
Bu çıkış ister istemez
Abdüllatif Şener'in şu sözlerini akla getiriyor:
"....İktidardan
inmemek Sayın Erdoğan'ın (1) numaralı hedefi. Ölene kadar mutlak surette
iktidarda kalmak istiyor. Bunu gerçekleştirmek için de yapmayacağı hiçbir şey
yok. Her şeyi yapar.....bildiğim bir şey var, seçimi kaybetmemek için ne
yaparım diye düşünüyordur...."
Türkiye'yi olağanüstü
kurallarla yönetmenin ve nihayetinde seçimleri süresiz ertelemenin bahanesi
olarak kullanılmak üzere bir dış sorun yaratmanın hazırlığı mı yapılıyor?
Şener'in tahminleri doğru mu çıkıyor? Diye düşünülebilinir. İzlemekte yarar
var...
Tabii Akar’ın bu
çıkışını anlamak çok kolay. Irak ve
Suriye’de Amerika Birleşik Devletleri’nin ve Rusya’nın tutumları nedeniyle
Türkiye’nin tek başına bir şey yapması
mümkün olmadığı ortaya çıkınca şimdi uluslararası hukuka göre silahlandırılması
mümkün olmayan Ege adacıklarını gündeme taşıyorlar.
Eğer bu sorun seçimlerin ertelenmesi için düşünülüyorsa,
bunun çok tutacağını zannetmiyorum.
Zannetmiyorum zira,
günümüz savaşları artık üç beş gün sürüyor Anayasamızın 78’inci maddesine göre, TBMM “seçimlerin bir
yıl geriye bırakılmasına ‘ancak’ savaş sebebiyle yani seçimlerin yapılmasına
imkan görülmezse” karar verebilir ve seçimleri de ancak bir yıl geriye
bırakabilir. Bir yıl sonunda, “geri
bırakma sebebi ortadan kalkmamışsa, erteleme kararındaki usule göre, bu işlem
yani geriye bırakma işlemi tekrarlanabilinir.”
Bu arada Erdoğan’ın
seçimle iktidarı bırakmama olasılığı artık televizyon programlarında da açıkça
dile getiriliyor. Bunun nedeni ise Ancak yıllardır AKP iktidarı tarafından
görmezden gelinen ülkemiz için çok hayati bir olayın, biranda gündeme taşınması
olabilir.
Bugün artık üç beş gün
sürecek bir çatışmayı öne sürüp, seçimleri ertelemek mümkün değildir. Buna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyelerinin de izin vermeyeceklerini düşünüyorum.
Her ne kadar, Tayyip Erdoğan yandaşları
kendisine bir “Başkomutanlık” sıfatı yakıştırmakta iseler de, esasen Başkomutanlık Türkiye Büyük
Millet Meclisine aittir. Bu nedenle Cumhurbaşkanlarının Türk Silahlı
Kuvvetlerinin başkomutanlığını temsil yetkisi, bir kısım yandaşların düşündüğü
gibi icrai değil sembolik ve törensel bir yetkidir.
Bütün bunlar olurken
muhalefetin kurumsal olarak bu olayı seyretmesi çok manidardır. Muhalefet
sadece bu olayları seyretmekle kalmıyor, Babacan ve Davutoğlu gibi ülkenin bugün
her alanda getirildiği krıtik eşiğin birinci derecede sorumluları ile ittifak
işaretler veriliyor olması da ayrıca çok düşündürücüdür.
Son yıllardaki seçimlerde/halk oylamalarında, iktidarın
Yüksek Seçim Kurulunu da yanına alarak yaptığı demokrasi ile bağdaşmayan bütün
uygulamalarını sineye çekmiş olan bu Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminin,
maalesef, o uygulamalardan daha ileri giden adımları, seçimlerin ertelenmesi
gibi uygulamaları da içine sindirebileceği kuşkusu bende uyanıyor.