x
|
ABD'nin Suriye özel temsilcisi James
Jeffrey'in 24 Temmuz günü ağırlıkla Suriye'nin kuzeydoğusunda bir güvenli bölge
kurulması konusunda Ankara'da yaptığı görüşmelerden sonra Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun
yaptığı açıklamada şu ifade öne çıktı: "Amerika'nın getirdiği yeni
öneriler bizi tatmin eder düzeyde değil"
Çavuşoğlu, güvenlik bölgenin derinliği,
kimin kontrol edeceği ve PKK/YPG'lilerin bölgeden tamamen çıkarılması
konularında ABD ile görüş ayrılıklarının sürdüğünü söyledi.
Türkiye PYD/YPG ile dolaylı müzakere
ediyor
Bakanın açıklamalarından, Jeffrey'in
Türkiye'nin önünü koyduğu önerilerin sanki ABD'nin önerileri imiş gibi bir
anlam çıkıyor. Oysa, bu doğru değil.
Basında yer alan haberlere göre, Türkiye
güvenli bölgenin, özetle, 30 km. derinliğinde olmasını, kontrolün tümüyle
Türkiye'ye verilmesini ve PKK/PYD/YPG teröristlerinin bölgeden tamamen
çekilmesini istiyor.
Jeffrey'in getirdiği önerilerin ise 10
km. derinliğinde bir güvenli bölgenin ortak denetim altında tutulması ve
PYD/YPG teröristlerinin ise bazı yerleşim yerlerinde kontrolü devam ettirmeleri
unsurlarını taşıdığı anlaşılıyor.
Bizim basın yazmıyor tabii, uluslararası
basın Jeffrey'in masaya koyduğu tekliflerin sözümona "Suriye Demokratik
Güçleri" kılıfı altındaki PKK/PYD/YPG'nin kabul ettiği öneriler olduğunu
bildirdi.
Açıkça söylemek gerekirse, Jeffrey
Ankara'da PYD/YPG adına konuştu AKP yönetimindeki Türkiye, ABD aracılığıyla,
kuzeydoğu Suriye'de yerleşmiş terörist yapı ile pazarlık yapar duruma
getirildi.
ABD'nin Türkiye'yi ve PYD-YPG'yi eşit
taraflar olarak gördüğü şuradan belli ki, Jeffrey'in Ankara'ya geldiği gün,
ABD'nin Orta Doğu'dan sorumlu karargahı CENTKOM'un komutanının Suriye'nin
kuzeyinde PYD/YPG'li teröristlerle görüşmesine ilişkin fotoğraflar servis
edildi. Türkiye'nin sert tepki vereceği hesap edilseydi ABD böyle bir adım
atamazdı.
Nitekim Çavuşoğlu, CENTCOM komutanının
temasları konusunu "ABD'nin samimi davranmadığının göstergesi"
diyerek geçiştirdi.
Güvenli bölge Türkiye'nin çıkarlarına
aykırı
Aslına bakılırsa, Türkiye'nin kuzey
Suriye'de bir güvenli bölge oluşturulması konusunda müzakere ediyor olması sonu
hüsranla bitmesi kaçınılmaz bir maceradır. AKP iktidarı, içeride
"fetih" tamtamları çalabilmek uğruna bu maceraya atılmaktadır. Hangi
koşullarda oluşturulursa oluşturulsun, güvenli bölgenin Türkiye'nin uzun erimli
ulusal çıkarları bakımından sakıncaları var:
1. Türkiye, güvenli bölge konusunda, ABD
aracılığıyla, PYD/YPG ile uzlaşmış duruma gelecek;
2. Türkiye, güvenli bölgenin güneyinde
kalan alanlarda varlığını sürdürecek olan PYD/YPG yapılanmasını zımnen kabul
etmiş olacak;
3.Güvenli bölge, AKP iktidarının çok
savunuyor göründüğü "Suriye'nin toprak bütünlüğüne ve üniter
yapısına" kalıcı zarar verecek. Türkiye'nin hiç istemediği "kürt
koridoru" Fırat'ın doğusunda fiilen oluşturulmuş olacak. Bir kere
bozulduktan sonra, üniter yapıya geri dönmek mümkün olmayacak. Üniter yapının,
Irak'dan sonra şimdi de Suriye'de bozulmasının Türkiye bakımından
yaratabileceği vahim gelişmeleri izaha gerek yok.
AKP iktidarı, ABD'nın oyalama taktiği
olduğu anlaşılan güvenli bölge görüşmelerini kesmekten ve vakit
geçirmeden Şam rejimi ile resmi temas kurmaktan hala ısrarla kaçınmaktadır.
ABD izin vermeden Fırat'ın doğusuna
harekat yapılamaz
James Jeffrey'in ziyareti sırasında
bakanların açıklamalarıyla öyle bir hava yaratıldı ki, Türkiye'nin talepleri
çok kısa süre içinde karşılanmazsa, "Türkiye daha fazla tahammül
göstermeyecek ve kendi göbeğini kendisi keserek Fırat'ın doğusuna müdahale
edecektir".
Bu açıklamalara ABD'li yöneticiler
herhalde çok şaşırıyor olmalıdır.
Sözü edilen bölgede hava sahası tamamen
ABD'nin kontrolündedir ve -tıpkı Kuzeybatı Suriye'de harekat için Rusya'dan
izin alındığı gibi- ABD izin vermeden hava destekli bir harekat icra
edilemez. Hava desteği olmadan yapılacak bir operasyon ise kara birliklerimiz
için büyük bir risk taşır. Oralarda konuşlu ABD kara unsurları ile çatışma
ihtimali de cabasıdır. AKP iktidarının bu yola tevessül etmesi macera aramak
anlamına gelir.
Kısıtlı da olsa Suriye'ye bir operasyon
olanağı sağlanması halinde, karşılığında ABD'ne ne gibi tavizler verildiğine
bakmak gerekir.
Bu sözler, Suriye'nin kuzeydoğusunda
PYD/YPG'yi değil, "kürtleri" gören ABD'nin ağzıdır. CHP yöneticisi,
bu açıklamasıyla, ABD destekli PYD/YPG'nin Suriye'nin kuzeyinde
"rahat bırakılmasını" ve istedikleri yapılanmayı sağlamalarına göz
yumulmasını önermektedir. İnanılır gibi değil!
Gelinen aşamada CHP'den beklenen, Suriye
konusunda laf ebeliği yapmak değil, yaratıcı ve cesur adımlar
atmaktır. CHP yönetiminin AKP iktidarının yapmadığını yapmasının ve Suriye
rejimi ile doğrudan temas kurmasının tam zamanıdır. Bunu yapması
halinde, Suriye'nin toprak bütünlüğünün ve üniter yapısının korunması
temelinde bir siyasi çözümü mümkün kılacak alternatif politikaların önü
açılır, Gideren ağırlaştığı görülen ülkemizdeki Suriyeliler sorununun çözümü
kolaylaşır.
CHP yönetimi S400 konusunda çok başarısız
bir sınav verdi. Genel Başkan Kılıçdaroğlu çelişkili açıklamalar yaptığı gibi,
yardımcıları ile ayrı telden çaldılar. Şimdi güvenli bölge konusunda da
Türkiye'nin uzun erimli çıkarlarını savunmak yerine, dış güçlere şirin görünme
gayreti içindeler.
CHP yönetimi, maalesef, "bağımsızlık
benim karakterimdir" diyen kendi kurucusu o Büyük Adam'a layık olamıyor.