Kadın ve Adalet Zirvesinde AKP Genel Başkanı
ve Cumhurbaşkanı, “Adaletin herkese hakkını vermek olduğunu” söyledikten sonra
“Erkekle bayan 100 metreyi beraber koşsunlar, bu adalet olur mu ?” demiştir.
Atletizim sporu üzerinden verilen bu örnek hem
yanlıştır ve hem de aldatıcıdır.
Dünya 100 metre kadınlar rekoru 10 saniye 49
salisedir. Türkiye de bu derecenin altında koşan erkek sayısı var mıdır varsa
kaç kişidir bilemiyorum.Ancak asıl yanılgı kadın erkek eşitliğini kadın erkek
aynıdır diye yorumlamaktır.
Bugünün dünyasında sözü edilen eşitlik,
adale gücü değil, erkekler lehine yapılan her türlü ayırımcılığın ortadan kaldırılmasıdır. Nitekim bizim
anayasamızın 10. Maddesi 1. fıkrası “Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” hükmünü
getirmiştir.
Yani, bu Anayasa hükmüne göre, kadınlar ve
erkekler her türlü konuda eşittir. Bu
hükmün muhatabı, Devlet organları, idari makamlar, kanun koyucusu ve kanun
uygulayıcıları olduğuna göre, kadınlar ve erkeklere eşit iş fırsatı, eşit
ücret, eşit hak, fırsat ve sorumlulukların verilmesini sağlamak Yürütme, yasama
ve Yargının işidir.
Kadın hakim, avukat, savcı, bankacı, doktor,
öğretmen, öğretim görevlisi, hatta asker,
polis ve aklımıza gelen her işte erkeklerle beraber çalışabiliyorsa, bu
eşitliğin adale gücüyle alakası olmadığı ortadır.
Aslında, kadın erkek eşitliği Türk toplumu için bu çokta yabancı bir durum
değildir. İslamiyet öncesi Türklerde kadın büyük ölçüde erkekle eşittir. İlk
Türk devletlerinde devletin başı Hakan, eşi Hatun ile devleti beraberce
yönetmişlerdir. Hatta erkeklerle beraber savaşlara bile katılmışlardır.
Onun için bugün Türk kadının istediği
eşitlik, ev hayatında, iş hayatında eşitliktir, istenen budur.
Eşit işe eşit ücret istiyorlar, iş hayatında
cinsiyetten önce liyakate bakılmasını istiyorlar. Bu konularda Cumhuriyet
Türkiye’si büyük adımlar attı eksiklikleri olsa bile kadınlar lehine büyük
kazanımlar sağlandı, ama bunlar elbette yeterli değil.
Kadınların
çalışma hayatına girmelerinin önündeki engellerin ivedi olarak kaldırılması gerekmektedir. zira;
cinsiyet eşitliği ve kadın hakları ekonomik kalkınmanın temelidir.'
Kadına karşı yapılan her türlü ayrımcılığın,
fiziksel ve psikolojik şiddete toplumun büyük bir kesimi tarafından karşı durulmakla
birlikte bazı kamu kurumları tarafından
bizzat devlet eliyle kadınların aşağılandığı bir gerçektir. Örneğin,
Atatürk’ün vasiyeti çiğnenerek, 12 Eylül Faşist yönetimi tarafından kamu kurumu
haline getirilen Türk Dil Kurumunca hazırlanıp, yayınlanan sözlükte ‘oynak’,
‘taze’, ‘müsait’, ‘yollu’ gibi kelimelerin argo anlamlarının kadını
aşağıladığı, küçük düşürdüğü gerekçesiyle Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğünden çıkartılmasına
Ankara 6. İdare Mahkemesi tarafından karar verilmiştir.
Bu belki
mutluluk ve umut verici bir gelişmedir ama Ankara
İdare Mahkemesi de bir yargı organıdır, ŞORT
giydiği için otobüste Ayşegül Terzi’yi tekmeleyen Abdullah Çakıroğlu isimli
yobazı ilk celsede tahliye edilmesine karar
veren mahkeme de.
Bir kadının vatandaş olarak, insan olarak son sığınacağı yer yargı
olduğuna göre, yargı organlarının bu konularda çok dikkatli davranması
gerekmektedir. Kadına karşı şiddet uygulayanlara, tecavüzcülere ceza
indirimleri yapan zihniyet olarak erkek egemen
yargı yerine, hukukun cinsiyetçilikten arındırmak modern normlara
kavuşturmak ancak devlet yönetim ve zihniyetindeki bir değişim ile
gerçekleşebilir.